31 Ekim 2006

KESTANE KEBAP VE PATATES PİZZASI

Bayramda memleketleri İnebolu'ya giden eltimler ve anne&babamız gelirken bir sürü nimet ile döndüler. Kestaneler, mantarlar.. Doya doya kestane yedik. Bunca kestaneyi ne yapıcaz diye bana sordular. Bende bir araştırıym size dönerim dedim:) Malum bir Kestane Etkinliği olmuştu.. Bir sürü güzel tarif olacağına emindim.. Henüz o tariflerden birini uygulayamadım. Bence en güzeli sade hali.. Yani Kestane kebap olanı.. Fırın tepsisine çentik atılmış kestaneleri atıp, az miktarda da su ilave ediyorsunuz. Fırında pişiriyorsunuz..Dibindeki su sayesinde daha kolay pişiyor ve nemli oluyor, kurumuyor. Sıcakken yiyebildiğimiz kadar yedik:) Kalanlarıda daha sonra mikrodalgada ısıtıp yiyeceğiz. Kestane şekeri için yaptığım araştırmalarım sonucunda Has Mutfak'ın sahibi Emine Hanım'ın tarifini uygulamaya karar verdim. Bakalım kestane şekeri sonucunda nasıl tarifler çıkacak ortaya:) Tabi kestane şekerini sabırla ve başarıyla yapabilir isem:) Devamı ilerleyen günlerde..


Yolculuk dönüşünde eltimleri ve kayınvalidemleri yemeğe çağırdım. Yoldan direkt bize geldiler yani.. Onlar için iki çeşit çorba yaptım.. Kızılcık tarhanası ile şehriyeli tavuk suyu çorbası.. Malum havalarda artık soğumaya başladı. Benim çok sevdiğim salçalı sebzeli bulgur pilavı ile Hatice'nin tariflerinden Patates Pizza'sını yaptım. Baharat olarak sadece kekik ekledim.. Fırından önce tencerede pişirirkende azar azar su ekleyerek pişirdim. Dibine tutuyordu çünkü. Belki tarifte su unutulmuş olabilirdi. Patates sayısınıda 5e çıkardım. Bu tarife az miktarda salçada eklenebilir.

Ve bunların yanına turşu çeşitleri ve güzel bir çoban salata. Salata'ya nar taneleri ekledim. En üsttede örgü peyniri rendeledim. Yanlarına turp dizdim. Ama resmini çekemedim.. :)
Herkese güzel bir hafta diliyorum..

30 Ekim 2006

HAFTASONUM...


Cumartesi yarım günlük mesaimin sonrasında eşimle İzmit'e abimlere gittik.. 2 tane yeğenim var 7 ve 4 yaşında, ben küçüğünün delisiyim..Çok tatlı olmuş. Şarkı söylemeye bayılıyor. 4 yaşında ve en az 20 şarkı yı duraksamadan söylüyor. Tabi çocuk şarkıları.. Birde fotoğraf çekilirken pozları varki deli ediyor beni:) Makineyi görünce başlıyor farklı farklı pozlar vermeye..Geleceğin aktristi gibi.
Yengem bize yöresel bir yemek yaptı.. Bayramda gelişlerinde söz vermişti, İzmit'e beni çeken diğer önemli neden de bu yemek idi:) Yıllar önce Malatya'da iken karşı komşumuz yapardı. Yapılışı epey uzun ve zahmetli..Kullanılan malzemede çok ilginç "Kiraz Yaprağı". Kiraz yerine taze fındık, dut yada fasulye yaprağı'da kullanılabiliyor. Yengem'in annesi kiraz yaprağını salamura olarak saklamış. Karşı komşumuzunda ipe dizip kuruttuğunu hatırlıyorum.. Yani mevsimini kaçırdım diye üzülmenize gerek yok. Bu yöntemlerlede saklayabilirsiniz. Resimde daha iri görünüyor ama her biri ince parmağın yarısı kadar incelikte sarılıyor. İçinde olan ise incebulgur, un ve sudan yapılan bir hamur(içliköfte dışı gibi), sarıldıktan sonra haşlanıyor. Suyu dökülüyor. Yoğurtla az miktarda un ocakta kaynatılıyor. İçine az miktarda da erik yada nar ekşisi katılıyor. Bol Soğan bol yağda kavruluyor. Sarmaların üzerine kaynamış yoğurtlu karışımı ekliyorsunuz. En üstede kavrulmuş soğan.. Enfes..

Yengem kalan yemeğide paket yaptı, gelirken getirdik.. Aklıma geldikçe dolaptan çıkarıp çıkarıp yiyorum. Soğukta gayet lezzetli oluyor.

Pazar günü eşimle koşmaya karar verdik önce.. Malum haftaya pazar Avrasya Maratonu var.. Hazırlık olsun diye.. Yoksa köprülerde yollarda kalmak var. Son anda vazgeçip havanında güzelliğini görünce tenis oynamaya karar verdik...Yağmurlu havada koşabilirsiniz ama tenis oynayamazsınız.. Birde baktık kortların yanında 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı etkinlikleri var.. Çocukluğumu hatırladım.. Okuldayken en uzun boylu ben olduğumdan hep Bayrak Flama tutmuşumdur. Yada yürüyüşte en sağda en başta olmuşumdur:) Bando takımında olmayı çok istemiştim. Bir türlü cesaret edememiştim.. Keşke bir destekleyenim olsaymış... Bu tür etkinliklerden uzak kalmanın acısını üniversite deyken fazlasıyla çıkardım:) Hatta bir tenis kulübü bile kurdum:) Şu an bu kulüp İTÜ'nün en başarılı spor kulübü.. Üyesi ve etkinliği en çok olanı..

Döndükten sonra evişleri derken, havalar soğuyunca yeni çıkardığım puf yorganın içine attım kendimi.. "Gazap Üzümleri" kitabımı bitirdim..

Kitap nasıl bitti anlayamadım. Göç eden bir aileden bahsediliyor. Fakirlik diz boyu.. Kitap bir çırpıda okunuyor. Koca kitap( 614 sayfa) bu göçü anlatıyor. Sadece bir yerden bir yere gidiyorlar.. Ama kitap sanki yarıda kaldı. Aileye ne oldu.Çocuklar'in sonu ne oldu.. Bırakıp gidenler geri döndü'mü? Öylece bitti kitap.. John Steinbeck hayatta olsa "Gazap Üzümleri II' yi yazacağını düşünürdüm.. Aileye ne oldu sorusunu kafamdan silmem gerekiyor..Diğer noktada kitaba ismini veren Gazap Üzümleri ifadesinin kitabın sadece bir yerinde geçtiği ve hikayeyle pek ilgisi olmaması..

Kitap Amerika'da bir dönem yaşanan tarım kesimindeki halkın buhranını anlatıyor. Aslında yaşananlar şu an ülkemizin Doğu'sunda yaşananlara benziyor. Toprağını bırakıp gitmek zorunda kalan, çok düşük ücrete iş arayan insanları anlatıyor. Hatırlıyorum Malatya'ya Kayısı zamanı çalışmak için Adıyaman'dan aileler gelirdi. Çadırlarda kalır, makarna, domates ekmek yerlerdi..Bir kişinin günlüğü 5 milyon idi.. Kayısı işi bitince Adana'ya turuçgil yada pamuk toplamaya giderlermiş. Kitaptan tek farkı olaylar Amerika'da değil Türkiye'de geçiyor. Kitapda da Doğu'dan Batı'ya Kaliforniya'ya akın akın bir göç var. Kimse olanlara bir anlam getiremiyor.

27 Ekim 2006

İstanbul Manzaraları, Bir Fincan Sütlü Türk Kahvesi..

Bayramda evimiz kalabalıktı ama doyasıyada gezdik İstanbul'u.. Hem yiğenlerim için iyi oldu bu. Ben çocukken ne istersin deseler gezmek isterim derdim.. Bayramın ilk günü Eyüp civarı gezildi. Her zamanki gibi kalabalıktı. Eyüp'te oturuyoruz ama Ramazan'da ve Kandillerde uzak duruyoruz özellikle, trafikten ve kalabalıktan dolayı.. Akşam Sarıyer'e gidildi.. Hem akrabamızı da ziyaret etmiş olduk.. İkinci günü ise yine hava güzeldi ve Ramazan'da gidemediğimiz Sultanahmet'e gitmek istedim. Güzel bir gezi oldu. Gülhane parkı ile başladı gezimiz, Ayasofya, Sultanahmet civarında devam etti. Mısır'dan gelen Dikili Taşlar, Alman Çeşmesi..
Berceste için bir simit aldım:)


Sonra mevsimi gelen kestanelerden aldık..

Birazda sahilde gezelim deyip Bakırköy sahillerine yol aldık. Yedikule zindanları ve surların yanından geçildi.. Parkta çok güzel bir yürüyüş yaptık ailece.. Güzel fotoğraflar çekildi.. Yiğenimle salıncakta sallandık:)
3.gün öğlene doğru Antalya'ya abimi ve yiğenimi yolcu ettik. İzmit'ten gelen abimlerle birlikte Taksim Beyoğlu'na gittik. Orada kurulan çadırları gezdik. İstiklal caddesini boylu boyunca yürüdük. İlginç insanlara gözüm takıldı gene.. :) Çok Marjinal giyimli, tipli olanlar var napayım, müze gibi:)
Sonra Bambi Cafe'ye gittik, bir gün öncede Bambi 2 çizgifilmini seyretmiştik evde çocuklarla. Ben çok beğendim:) Tavşanlar çok şirindi.. Yemekten sonrada Taksim Park'ında oturduk. Çocuklarla oynadım.. Şimdiden özledim kerataları. Neyseki yarın İzmit'e biz gideceğiz eşimle.. Yengem kiraz yaprağı sarması yapacak:)

Evt sıra geldi 2. başlığa.. Kendim pek kahve sevmem ama Gloria Jeans'in Irish Nut Creme olan kahvesine bayılıyordum. Son gidişimde kahvenin orta boyu 9 milyon idi. Ne söyliyeyim acıdım vereceğim paraya. Bir kahve 9 milyon olurmu hiç.. O paraya yemek yiyor insanlar.. Dün akşam kahvemi kendim yaptım. Türk Kahvesini sütle yaptım. Gayet lezzetliydi. Süt köpüğü yapan aletde vardı evde ama onu kullanmadım.. Yanında çikolata ile gayet güzeldi.. Eşimde çok beğendi. Artık Starbucks'lara Gloria Jeanslere son:) Pınar's Cafe var:)

25 Ekim 2006

BAYRAM HAZIRLIKLARI VE ŞEKER TADINDA BİR BAYRAM

Güzel bir Ramazan bayramıydı benim için.. Bütün ailemi görme şansına sahiptim..İlk gelenler Anne ve Babam oldu.. Arefe akşamı Antalya'dan abim ve yiğenim geldiler.. Bayramın 2. günüde İzmit'ten Abim, yengem ve yiğenlerim geldi... Bayrama girereken aklımda bir sürü yemek ve tatlı ismi vardı:) Hepsini yapmak kısmet olmadı yine..
Son iki yıldır aileyi bayramlarda biraraya toplama işini yapar oldum. En çok kendi evimde rahat ediyorum, onlarıda elimden geldiğince rahat ettirmeye çalışıyorum. Bayramı bayram gibi yaşayalım diye.. Bu bayram benim için ilkler vardı. Yöresel bayram yemeğimiz içli köfte yapmak gibi. Tabi annemin denetimi altındaydı herşey ama artık içli köfte yapmayı öğrendim, bu yüzden kendimi çok iş başarmış hissediyorum :) Resimde gördüğünüz şekli yumurtaya benzemeyen içli köfteler bana aittir:)
Tabi koca bayram sadece içli köfte ile geçmez. Annemin memlekette kurutup getirdiği Patlıcan ve Biber kuruları ile güzel birde zeytinyağlı dolma vardı. Yine anne kız elele verip bir yandan sohbet ederken bir yandan dolmalarımızı yaptık. Bunlar benim gözümde ne kadar hafif işler olarak görünüyordu ama bu hazırlıkları yapmamız bütün günümüzü aldı.. Annem ile birlikte bayram hazırlığı ile geçirdiğimiz Arefe günü çok güzeldi benim için..

Sıra geldi tatlılara:) Bu kısma Annem karışmadı sadece seyirci olarak katıldı. İlk lezzetimiz "Fırın Sütlaç" oldu.. Bu tarif tamamen yeni neslin tarifi:) Annemin tarifine göre yapsaydım eğer pilav-sütlaç tarzı birşey olurdu:) Annemde dahil herkes çok beğendi.. Fırında çok kızarmalarını beklemeden hafif üstlerini sarartıp çıkardım. Tarifte olmayan vanilyayı da kendim ekledim. 2 ölçü yaptığım tarif Devletsah'dan. Sadece sütlü tatlı ile bayram geçmezdi tabi.. Daha yapacağım çok da tarif vardı ama.. Zaman daralınca ve yorulma belirtileri ortaya çıkınca Yemekcini'nin Fındıklı Milföy Baklavası tarifini yaptım. Görüntü olarak çok güzel baklavayı andıran bir tatlı oldu ama lezzet için aynı şeyi söyleyemiycem, tarifte "Fırından çıkan sıcak milföylerin üzerine, ocaktan yeni aldığınız sıcak şerbeti dökün" yazıyordu ama keşke fırından çıkıp soğuduktan sonra sıcak şerbeti ekleseymişim, çünkü hamurlaştı:( En azından görüntüsü yetti..


Arefe gününde iftara misafirimiz de vardı. Canım arkadaşım Fatma ve kızkardeşi geldiler..Onlar için Kek topları yapacaktım ama tarif pek tutmadı çünkü top olması gereken bir hamur çıkmadı ortaya.. Elime yapışan bir hamur oldu.. Sanırım sütünü biraz kaçırmışım. Bende onları kup şeklinde ikram ettim. Bu seferde görüntüsü güzel olmayan ama tadı güzel olan bir tatlı çıktı ortaya:) Tarif "Safran mutfakta'n" idi:)

Ve son nokta.. Antalya'dan gelen yiğenimin doğum günü yakındı ve ben ona güzel bir pasta yapmak istiyordum. Bayramın 3. günü herkes uyurken erkenden kalktım. Önce onlara yolluk olsun diye zeytinli açma yapmaya karar verdim ve hamur mayaladım. Hamur mayalanırken ben bu pastayı yapmaya başladım.. Kedi dili ile yapılan pastaları görüyor ve çok beğeniyordum. En sonunda hevesimi gerçekleştirmek için 2 paket kedi dili aldım. Tarif aramalarım sonunda Hatice'nin kedi dilli nutellalı pastasına karar kıldım. Tariften tek farklı yaptığım "Kedi dili bisküvileri 2 parmak kadar keserek kısaltmak oldu. Böylece 26 cmlik kelepçeli kalıbıma tam oldular..Kestiğim kısımlarıda pastanın içindeki ve altındaki katlarda kullandım. Tarifteki gibi 2 paket yerine 1.5 paket kullanmış oldum.. Pastayı yapıp buzdolabına kaldırdım. Kahvaltının ardından da sürpriz yaptım:) Ben bunları yapıp bitirdiğimde herkes yeni kalkıyordu..

Yiğenimin isminin başharfini fındıklı drajeler ile pastanın ortasına işledim. Kenarlarada drajelerden birkaç tane daha serpiştirerek servis yaptım.. Görüntüyü zenginleştirmeye gelince genelde afallarım ve iyice bozduğum olur. Ama bu sefer görüntüden memnun kaldım. Kelepçeli kalıptan çıkınca ve servis yaparken ayrılmayan birbirine sıkı kenetlenmiş kedi dili bisküvileri çok sevdim:)
Bayramda olabildiğince yöresel yemeklerimizi yaparak özellikle Antalya'da bu yemekleri özlemiş olabileceğini düşündüğüm abimin severek yemesini istedim..Çok sevdiğini bildiğim Erişte'yi de yaptık 2 gün. Daha tatlı'lardan Çir(Kayısı) Dolması ile Kuymak'ta vardı ama onlar artık bir başka bayrama kaldı...

Bayramda daha önce kapılarını çalmadığımız komşularımızı ziyaret ettik tek tek. Yollar elverdiğince yakında olanlara gittik. Canımın çok istediği Burma Tatlısı'nıda yeme şansım oldu böylece:)) Bir başka evde de ev baklavası yedik ve çok sevdiğim Güzel insan Feride Abla'danda Yemek etkinliği için patatesli bir tarif aldım:)) İsmek'in Yemek Kursları olduğunu öğrendim, eğer boş yer kaldı ise ve saatleri bana uyar ise gitmeye karar verdim.

21 Ekim 2006

BAYRAM ÖNCESİ


Bir Çin atasözü şöyle diyor;

Eğer ruhta sevginin ışığı olursa
İnsanda güzellik olur.
Eğer insanda güzellik olursa,
Evde uyum ve yardımlaşma olur,
Eğer evde uyum ve yardımlaşma olursa,
Ülkede düzen ve adalet olur.
Ve eğer ülkede düzen ve adalet olursa
Dünyada sulh ve barış olur.


ve Pınar derki uyum, yardımlaşma, düzen, adalet ve barış olursa "mutluluk" olur...Tümden gelim yapar isek demekki mutluluğun sırrı ruhta sevginin ışığı olmasından geçiyor... Ruhunuzdaki sevgi ışığı hep daha da artarak yansın, hiç sönmesin...
herkese sevdikleriyle yada sevdikleri olmadan güzel bir bayram geçirmelerini diliyorum..Tatilin ve bayramın tadını çıkarın, Gitmediğiniz yerlere bayram ziyaretine gidin arkadaşlarınıza, komşularınıza, yakınlarınıza; çocukları sevindirin, mutfağınızda güzel bayram yemekleri tatlıları hazırlayın, onları zevkle ikram edin. Memleketinden ve ailesinden uzak olanlar içinse; evde farklı uğraşlar edinin, güzel kitaplar okuyun, güzel filmler seyredin, kendinizi şımartın, bir dostunuzla yada kendiniz kahve içmeye çıkın, sevdiğiniz restauranta gidin, yine çocuklarla oynayın, günlük tutun, eski fotoğraflara bakın, güzel müzikler dinleyin, geç yatın, geç kalkın,ertesi gün işiniz yada okulunuz yok nede olsa. ve benim aklıma gelmeyipde sizin yapmaktan hoşlandığınız ama vakitsizlikten yada ihmalkarlıktan yapamadıklarınızı yapın bu tatilde...
Hepinize Tekrar Mutlu Huzurlu Coşku Dolu Bir Bayram Diliyorum
Sevgilerimle...
Not: Resimdeki fotoğraf geçen sene kurban bayramına ait..Eşimle son gün sahile yürüyüşe çıkmıştık ve ben Charlie Chaplin'in ayak çırpma hareketini yaparken eşim bu anı yakalamış:)))

18 Ekim 2006

İFTARLARDA GERİYE SAYIM BAŞLADI 3:)


Geçen haftasonumu Cumartesi gününü atlayarak anlatmıştım. Yarım günlük iş mesaim dışında bir iftar davetim vardı.Yemeklerden biraz uzak durmak istemiştim ama Ramazan ayında olduğumuzdan birde yemek&sofra işlerine düşkünlüğümden yine dönüp dolaşıp yemek konusuna geldik yine.. Misafir olarak, Memleketten arkadaşımın anne ve babası( arkadaşım İzmir'de çalışıyor, o yoktu iftarda:) karşı komşumuz geldi. Birde eşimin anne ve babası.. Büyükler çok güzel anlaştılar.. İftar ın ardından müzik şenliği başladı. Karaoke ile şarkılar türküler söyledik. Eşim org çaldı, ben 2 türkü söyledim:) Misafirlerimiz memnun, biz memnun güzel bir akşam geçirdik..
İftar soframız eşimin annesinin yardımlarıyla çok zengindi. Benim gidip misafirleri evlerinden almam gerekiyordu ve çok az vakit kalıyordu geriye..
Eşimin annesi o kadar kısa süre içinde o kadar yemeği nasıl yaptı şaşırdım. Eve geldiğimde gözlerime inanamadım:) İşte Yaptıkları:

Etli Yumurtalı Ispanak,


Zeytinyağlı Pırasa,

Kırmızı Biber&Havuçlu Mantar Kavurma,

Su böreği,


Etli Tepsi Güveci (Ben böyle isim verdim:) Çok leziz olmuştu resmini çekmeyi unutmuşum:(

ve Hoşaf. Bana geriye sadece Pilav ve Salata kalmıştı. Birde masayı hazırlamak, onuda zevkle yaptım:) Tatlıyıda bir önceki akşamdan yapmıştım,
Sütlü İrmik Tatlısı


ve ne eksik kaldı? Hadi bulun bakalım:)

Tabiki Çorba evt doğru bildiniz yada bilemediz:)Daha önce bahsetmiştim. Karşı komşumuz Arnavut Göçmenleri diye.. Çorbayı, Ferhunde Teyze gelip kendisi yaptı sağolsun. Ben daha önce yaptığımda bu lezzeti yakalayamamıştım. Göz kararının ve el alışkanlığının ne kadar önemli olduğunu gördüm bir kez daha. Bu yüzden bu çorbanın tarifini yeniden yazmaya karar verdim. Çok güzel bir çorba, doyurucu ve nefis..

ARNAVUT ÇORBA

Yapılışı: Kişi Başına 1 yemek kaşığı tepeleme un ile 1 yemek kaşığı yoğurdu çırpma teli ile az bir su ile çırpın. Suyu tamamen göz kararı ekleyeceksiniz çorbanın koyuluğuna göre ama unutmayın bu çorba gayet koyu yapılıyor ve öyle lezzetli oluyor. Muhallebi kıvamında bir çorba olması gerekiyor. Ocağa alıp azda bir sıvıyağ ekleyip pişiriyorsunuz. Hafif kaynmaya başlayınca 3 diş sarmısağı tuz ile ezip yarın limon suyu ile karıştırıp çorbaya ekleyip biraz daha karıştırıyoruz. En son üstüne bol sıvıyağda(fotoğrafta görüldüğü üzere-yaklaşık yarım su bardağı) toz kırmızı biberi hafif yakıp çorbanın üstüne döküyorsunuz. Servis ederken çorbadan ve yağlı kısımdan kepçeyle alıp servis yapın.

Servis yaptıktan sonra üstünede hafif çevirdiğimiz sucukları ekleyin.


Afiyet Olsun:)

Ve işte tüm bu güzel yemeklerin birleştiği bereketli soframız..

17 Ekim 2006

KÜÇÜK MUTLULUKLAR

Eskiden msn.space de hep haftasonlarımı anlatırdım. Blog alemine geçtim geçeli nerede duracağımı şaşırdım. Kendi günlüğümü bırakıp yemek günlüğü yazmaya başladım. Bir eksiklik duyuyordum bununla ilgili. Bu yazı ile birlikte biraz olsun rahatlayacağım:) Çünkü haftasonu yaptıklarımı anlatacağım:)
Yazıya cumartesi ile değil, pazar ile başlamak istiyorum.. Çünkü cumartesi yine iftar davetim vardı ve yemek işlerine girmek istemiyorum şimdi hiç.. Biraz bekleyin:)
Pazar günü sabah eşimle birlikte çıktık evden. Onun şirketine gittik önce. Hava kapalı ve yağmurluydu. Pazar gününe ait tek fotoğrafı şirkette onu beklerken çektim. Kabataş sahillerine lüks bir titanik gemisi yanaşmıştı.. Resimde göründüğünden çok çok daha büyük.. Cep telefonum ile ancak bu kadar çekebildim uzaktan. Havadaki bulutlardan anlıyorsunuzdur kapalı havayı..


AIDA'nın kimbilir kaç yolcusu vardı. Muhtemelen İstanbul'u geziyorlardı bir çoğu..Şirketin terasına çıktım, manzara dahada güzeldi ve bu fotoğrafın daha güzelini orada çekebilirdim ama yanıma sadece kitabımı almıştım. Hava çiselediği içinde hevesim kırılıp tekrar ofis katına döndüm.. Gazeteleri okudum uzun uzun. Sonra havanın soğukta olmasına aldırmadan şemsiyem yanımda ceketim de olmadan yola çıktım. Beşiktaş'a kadar yürüyüp kendime bir şal almaktı amacım.Şu yalancı kaşmir olanlardan:)
Kendimi o kadar dertsiz tasasız buldumki.. Elimde şemsiyem salına salına yürüdüm.. Tek sorun havanın soğuk olması idi ve ceketimi yanıma almadan yola çıkmış olmamdı. Ve çok ilerlemeden Kabataş parkında şal satan bir çocuğa rastladım bile.. Onun amacı turistlere satmaktı ama ben onun için sürpriz oldum sanırım:) Birazda pazarlık yaparak şalımı seçtim.. Bu sefer şalıma sarılarak daha bir sıcak ve keyifle yürüdüm Beşiktaşa.. Kolkola sevgilililer, benim gibi tek başına yürüyenler.. bir ağaç kenarında uyuyan bir köpek, kendi kendini temizlemeye çalışan bir kedi..Buluşmasına koşa koşa yetişmeye çalışan birileri.. Martılar, Vapurlar, İşportacılar.. Sonra Çok değişik bir çift kuş gördüm.Serçenin büyüğü idi.Aklıma Berceste geldi:) Zaten blog alemi aklımdan çıkmıyor.. Bütün bu manzaları keyifle seyrettim. Foto çekmek geldi bloga eklemek için ama rahat ol Pınar dedim. Yürüyüşün keyfini çıkar, eminim blog arkadaşlarında böyle yapmanı isterlerdi.. Onlara elinden geldiğince bu manzaranın güzelliğini anlatırsın dedim kendi kendime..

Yol boyunca ayrıntılara keyifle dikkat ettim.. Özlediğim Beşiktaş'ta sakin bir pazar gezisi yapmak çok güzeldi.. Bütün kıyıyı köşeyi gezdim. Alkım kitabevine girip bir kitap aldım kendime.. Beşiktaş çarşısını iyice bir dolaştım.. Yedi-sekiz fırınının önünden geçtim.. Kartal heykellerinin önünden.. Yeni açılan bir züccaciye ye girip mutfak malzemelerine baktım uzun uzun..

Ve yolda yürürken şalımın defolu olduğunu farkettim:) Ama bu keyfimi hiç bozmadı bile.. Geri dönüş yolunda nede olsa görürüm dedim aynı çocuğu, göremesem bile sorun değil.. Kitapçıdan çıkıp geri dönüş yoluna geçtiğimde güneş çıkmış, hava fazlasıyla ısınmıştı. Sabahki havadan eser yoktu.. Çok uzun zamandır bu kadar yürüyüşü bile yapmadığımı farkettim. Ve kendime şaşıyorum. Bu kadar hareketsizlikte bile nasıl kilo almayıpta zayıfladım.. Çabuk doyan midem sağolsun:) Birde sanırım bu kilo alma gibi bir derdi kafamda taşımadan dilediğim gibi yemekten geçiyor. Hatırlıyorum üniversitede kilo aldığım vakitler habire diyet yapmaya çalışır dururdum. Kafamda sürekli kilo alacağım korkusu vardı ve böreklere tatlılara uzak kalmaya çalışırdım. Oysa şimdi korkmadan yiyorum ama kilo alma gibi bir düşünceyi kafamdan sildiğim için beynim bu kadar yeter tadını aldın deyip hemen durduruyor beni.. Babamın bir sözü vardı:)Tabi söz babama ait değildi ama o söylerdi sık sık:)
Yemek için yaşamamalı, yaşamak için yemeli diye.. :) Bu ilkeyi unutmamak gerekiyor ama yemeğin de bir zevk işi olduğu kesin.. Yemeği az bile yesek zevkle yemek bambaşka keyif katıyor.
Ben haftasonumu anlatıyordum bu konu da nereden çıktı:)
Neyse demiştim şalımın defolu olduğunu farkettim diye.. Geri dönüşte benim şalı aldığım çocuğu göremedim ama bi başka çocuk daha vardı. O sağolsun değiştirdi benim şalımı. Bu çocuklar beni şaşırttı gerçekten. İkiside efendi çocuklardı.. Hem bu seferki şalımın rengini daha da beğendim. İlki siyahtı bu bordo renginde.. :) Think positive..
Şirkete döndüğümde eşimin işleri hala bitmemişti. Bende yeni aldığım kitabıma bakındım. Halen okuduğum kitabı açtım ama o kadar bir uyku bastırdıki.. Oturduğum yerde uyuyaklamışım. O kadar tatlıydıki, yürüyüşün verdiği beden yorgunluğu ile uyumak..En son bir ses ile uyandım. Ağzım açık horlamaya başlamışım:) Kendi sesimede uyanıverdim:)
Gazap Üzümlerini okudum epey.. İlk 50 sayfasında kitaba ısınamamıştım.. Ama şimdi anlıyorum neden bu kadar tavsiye edildiğini. Gerçekten güzel bir kitap, bir klasik olmayı hakediyor..
Sonra saat 5e geldi, evimize döndük, ve iftarımızı yaptık. Önceki gün iftar sofrasından bir sürü yemek, salata,zeytinyağlılar, tatlı ve hoşaf vardı. :) ve ben güzel bir yürüyüş yapmış olmanın verdiği mutlulukla da güzel bir akşam geçirdim. İkea'dan alıp köşeye atılan mumları açıp yaktım.. Onları seyrettim.. Gülümsedim..

15 Ekim 2006

YE #15 KAYISI DOLMASI VE KUYMAK(HERLE)


Bu etkinlik için düşündüm ne yapabilirim diye, eminim bir çok sütlaç ve baklava tarifi olacaktır dedim. Baklava açmayı bilmediğime ve bol bol sütlaç tarifi muhtelemen olacağına göre farklı birşey olsun dedim ve memleketim Malatya'nın Kayısı'sında derman buldum:) Çok az şekerle yapılan ve çok sağlıklı ama bir o kadar da lezzetli bir tatlı olan "Kayısı Dolması" hazırladım. Yöresel ismi ise "Çir Dolması" :) Malatya'lılar kayısıya çeşit çeşit isim verirler: Çir, Mişmiş, Erik, Patik... Bu tatlı için bir hikaye olsun isterdim ama annemin ve benim bildiğimiz bir hikayesi maalesef yok:) sadece tarif aralarına serpiştirdiğim eski anıları mevcut..Bende hikaye yerine Kayısı'nın faydaları anlatayım en azından istedim. Birçoğunuz biliyordur belki ama kısaca geçelim. Kayısının, koroner kalp hastalıkları, kolon kanseri, diş ve şeker hastalığı, apandisit, kabızlık, hemoroid, ve şişmanlık gibi rahatsızlıkların ortaya çıkma riskini azaltmaya ve bağırsakların düzenli çalışmasına yardımcı olur. Kuru kayısının beslenme ve sağlık açısından diğer önemli bir özelliği de, lifli gıda olmasıdır. Kuru kayısının 100 gramında yaklaşık 24 gram lif bulunur. Yetişkin bir insanın günlük lif ihtiyacı ise 25 gramdır.

KAYISI DOLMASI

Malzemeler:

  • 1/2kg kuru kayısı (Gün kurusu yada doğal-naturel kayısı dediğimiz türden, sarı renkte olanlardan değil, kahverengi olanından)
  • 1 su bardağı ceviz içi
  • 2 çorba kaşığı toz şeker
  • 2 yemek kaşığı tereyağı

Yapılışı:

Kuru Kayısılar yıkanır. Ilık suda ıslatılıp yumuşamaları sağlanır(1 saat kadar- bu süre kayısıların ne kadar kuru olmalarına bağlı). Diğer tarafta ceviz rondodan geçirilir. Annemler havanda döverlerdi:) boy boy havanlar olurdu, özellikle Babannemin bir havanı vardı ki bütün gelinler onu sırayla ödünç isterlerdi büyük işler için:)

Cevizin içine 2 yemek kaşığı toz şeker konularak karıştırılır. Süzülen kayısıların kanatları açılıp ikiye ayrılır(birbirinden kopmayacak şekilde) Fırına girebilecek bir borcamın yada tepsinin tabanına dizilir, üzerine cevizli şeker karışımının yarısı dökülür. tekrar bir sıra daha açılmış kayısı dizilir ve yine üstüne kalan cevizli karışım dökülür.


2 yemek kaşığı tereyağını eritin ve kayısıların üstünde gezdirin. İsterseniz bu yağ oranını sağlık açısından daha az da tutabilirsiniz . En son kayısıların üstünü kapatacak kadar su ekleyerek 180 derece fırında 20-25 dakika pişirilir. Dibinde hafif su kalacak kadar pişirmeniz gerekiyor. Buna göre pişirme süresini ayarlayın. Ben mikrodalga fırında pişirdim. 12 dakika kadar sürüyor. Mikrodalgada kek ya da bu tür şeyler pişirirken zamanı bölüyorum. 3-4 dk çalıştırıp suyuna bakıp tekrar 3-4 dakika çalıştırıyorum. Böylelikle süprizlerle karşılaşmamış oluyorum. Yani yanık bir tat ile :)

Tatlınız piştikten sonra servis tabağına alın, üzerine dilerseniz kaymak koyarak, dilerseniz de hindistancevizi ile süsleyerek servis edebilirsiniz. Ben sade yemeyi tercih ediyorum. Böylece tatlı doğallığını ve sağlıklı oluşunu hiç kaybetmemiş oluyor...

Benim yetiştirip yapamadığım ama tarifini eklemeyi istediğim bir diğer yöresel tatlı ise Kuymak Yada Herle diye bilinen yine Malatya yöresine ait bir tatlı. Annemler bu tatlıyı genç kızken yaparlarmış, çok sade bir tatlı. O zaman şeker köylerinde olmadığından pekmez ile yaparlarmış bu tatlıyı. Kışın bol bol bu tatlıdan yapılırmış.

KUYMAK (HERLE)

Malzemeler :

  • 1 su bardağı un,
  • 3 su bardağı su,
  • 2 yemek kaşığı tereyağı
  • Pekmez (veya toz şeker),

Yapılışı:

Tencere yada derin tava içerisine az miktarda su konur. Üzerine un katılır ve tahta kaşıkla ezilir. İçinde pütür kalmamasına dikkat edin. Başka bir tarafta tereyağının yarısı tencerede eritilir. İki bardak su üzerine eklenir, kaynatılır. Suyla ezilen un, kaynayan suyla karıştırılır. Devamlı karıştırılarak tortu yapmadan pişmesi sağlanır. Piştikten sonra tabağa alınır. Tabağa alınan kuymağın üzerinde kaşık ile 5 - 6 çukur yapılır. Kalan yağ ve pekmez beraber eritilir, tabağın üzerindeki çukurlara gezdirilir. Sıcak yenilir.

Afiyet Olsun..

14 Ekim 2006

İRMİKLİ PRENSES TATLISI



Bu hafif tatlıyı bugün gelecek iftar misafirlerimiz için dün akşamdan hazırladım. Tarifi de pastacı 'dan. İsmide aynen bu şekilde geçiyor. Pastanın daha işlemlerden geçmesi gerekiyor. Üst süslemesi için fındık kullanacağım. İftar masası fotoğrafları ile birlikte servis edilirken fotoğrafını bu akşam misafirler gittikten sonra kısmetse eklerim:) ama şimdi tarifini vereyim..

Ben iki ölçü yaptım. Büyük dikdörtgen borcamı kullandım, ve 15 dilim çıktı.

Malzemeler:
  • 2 lt süt
  • 12 kaşık irmik
  • 24 kaşık şeker
  • 1 paket kakaolu bisküvi(bunu tek ölçü kullandım. Borcamı bir sıra kaplıyor.)
  • Fındık yada ceviz kırığı
  • üstü için kakao

Yapılışı: Süt, irmik ve şekeri muhallebi kıvamına gelene kadar karıştırarak pişirin. Normal Muhallebiye göre daha geç oluyor koyulaşması..

Bu karışımın yarısını borcama dökün. Bir sıra bisküvi dizin, üstüne fındık yada ceviz serpiştirip tekrar kalan karışımı dökün. Soğuduktan sonra üstüne süzgeç ile kakao serpin. En üstüne yine ceviz yada fındık kırığı serperek servis yapın...

Not: Dilerseniz bisküviyi de iki paket kullanıp iki sıra halinde dizebilirsiniz.

Afiyet Olsun..

13 Ekim 2006

YİNE BİR İFTAR DAVETİNDEYİZ:)

Dün akşam davetli olduğumuz iftar, aile yakınımız Serpil Ablalara aitti.. Siz tanımazsınız ama tanısanız çok seversiniz Serpil Ablayı:) En çok ses tonunu ve konuşmasını beğeniyorum ben. Bunu daha kendisine hiç söyleyemedim ama ilk fırsatta söylemeye karar verdim:) Yaptığı yemekler de çok lezizdi. Bütün akşam hiç oturmadı, mutfak ile yemek odası arasında gitti geldi sürekli.. Elbet bizlerde yardım ettik, iftarlarda en rahat beyler oluyor onlar yiyip kalkıyorlar sadece:)
Ben davetlerde en çok servis yapmayı seviyorum:) Herkesi masaya çağırıp oturtmakda benim görevim:) çorba kaselerini tek tek doldurup herkes ezanı beklesin diye. Ezan okunduktan sonra sofraya oturulup alelacele olmasını istemiyorum çünkü.. Masada o sabır ile sabırsızlık karışık bekleyişi yaşayalım istiyorum.

Serpil Ablanın Menüsü Şöyleydi:
  • Süzme Mercimek Çorbası
  • Közlenmiş soyulmuş biberler
  • Karışık patlıcan kızartması üstü domates soslu
  • Zeytinyağlı Fasulye
  • Ispanaklı Börek
  • Fırında Kabak Mücver

  • Pirinç Pilavı
  • Rosto (salçalı sos ile)
  • İçecekler, İftariyelikler

Tatlılar:

  • Peynir Tatlısı
  • Tarçınlı Cevizli Güllaç
  • Eltimin yapıp götürdüğü Hurma Topları
  • Benim yapıp götürdüğüm Cevizli Kayısı Tatlısı..(Tarifi ye#15 etkinliğine:))

SUNA KIRAÇ- ÖMRÜMDEN UZUN İDEALLERİM VAR..


Suna Kıraç, Vehbi Koç'un iş hayatına atılan tek kızı. Ve abisi Rahmi Koç gibi, bütün hayatını Koç Holding Şirketine adamış. Ta ki o kötü hastalığın pençesine düşene kadar. Ünlü Fizikçi Stephen Hawking'in hastalığı olan ALS (motor-nöron) ye yakalanıp kısa süre içerisinde yürüyemez, yemek yiyemez, konuşamaz ve en sonundada nefes alamaz hale gelmiş. Şu an makinelere bağlı olarak yaşamını sürdürüyor. Ama yılmamış. Göz okuma yöntemi ile iletişim kuruyor. Çalışmalarına devam ediyor. ALS hastalığının özelliği beynin kaslara gönderdiği sinirlerin(motor-nöron sinirleri) ölmesi ile kaynaklanan kasların hareket edilememesi. Öyleki göğüs kafesindeki kaslar hareket etmediğinden nefes alış verişde duruyor. Ama bütün bunların yanında beyne ait işlevlerde hiçbir zarar olmuyor. Yani ölü bir bedenin içinde dinç bir beyin taşıyorlar. Stephen Hawking kitaplarını bu hastalığa yakalandıktan sonra yine göz-beyin okuma yöntemi ile yazmıştı. Beni diğer etkileyen ise Suna Kıraç'ın eşi İnan Kıraç'ın eşine olan aşkı-bağlılığı.. Eşinin hastalığı ile mücadele edebilmek için işini bırakmış ve kendini bu hastalığı araştırmaya vermiş. Suna Kıraç, bu hastalığın 9 sene önce belirtileri dil sürçmesi olarak başladığında Amerika'daki bir doktora muayene oluyor ve doktor direkt şunları söylüyor." 3-5 sene içinde yürüyemez, konuşamaz ve nefes alamaz hale geleceksiniz, 7 yıl içindede ölüm gerçekleşecek." Bunları duyup ayakta kalabilmek için nasıl bir güç gerekir kim bilir. Suna-İnan Kıraç'ın Türkiye'ye eğitim ve kültür anlamında birçok katkıları olmuş. Türk Eğitim Gönüllüleri vakfı kurucusunun Suna Kıraç olduğunu bilmiyordum. Kurdukları kütüphaneler, müzeler, Akdeniz Kültürleri Araştırma Entitüsü ve İstanbul Kültürleri Araştırma Enstitüsünün kurucuları ve geliştirenler yine onlar. Pera müzeside İnan Kıraç'ın eşine olan Armağanı. Antalyada yine aynı şekilde bir müze bulunuyor. Pera müzesini biran evvel görmek istiyorum doğrusu. Ünlü Kaplumbağa Terbiyecisi adlı tablonun orjinalini 5 trilyona alarak buraya kazandırmışlar. Suna Kıraç hasta iken müzayedeye gidemediğinden eşinden bu tabloyu almasını istiyor. İnan Kıraç da açık artırmada fiyat 5 trilyonlara kadar çıkmasına rağmen alınıyor bu tabloyu. Türkiyede şimdiye kadar yapılan müzayelerde en yüksek fiyattan satılan tablo olmuş. Kitapda bütün hayatı anlatılıyor. İş yaşamındaki duruşu, çocukluğu, babası Vehbi Koç ile olan diyalogları, kardeşleri, Kısacası Vehbi Koç ailesinin özel yaşamına giriyorsunuz. Evlatlık alınan kızları İpek, ve kitabın en sonunda anlatılan hastalığı. Kitabın gelirleri TEGV e bağışlanmış. Sizlerede tavsiye ederim.

11 Ekim 2006

ABAGANUŞ VE KREPLİ KÖFTE SARMA

ABAGANUŞ

Öncelikle bir yanlışlığı düzeltmek istiyorum. Bu yemeğin adı Babaganuş değil Abaganuş imiş.. Babaganuş etsiz olanına deniliyor yani közlenmiş patlıcan biber salatasının adı Babaganuş. Bizim etli olan yemeğimizin ismi ise Abaganuş:) Yemeği yapan arkadaşım Emel beni düzeltti sağolsun:)
Şimdi tarife geçelim..

Malzemeler:
  • 500 gr kuşbaşı et
  • 150 gr kadar kaşar(miktarı artırabilirsiniz)
  • 1 kg patlıcan
  • 4-5 etli kırmızı biber
  • 3-4 diş sarmısak
  • Karabiber, Tuz, Sıvı yağ

Yapılışı: Patlıcanları ve kırmızı biberleri ister fırında ister aygaz ın üstünde közleyin.. Közlenmiş patlıcan ve biberlerin kabuklarını soyup doğrayın. İçin rendelenmiş yada ince ince doğranmış sarmısağı ekleyin. Hafif karabiber, 1 çay kaşığı tuz ekleyerek karıştırın. Servis tabağınıza alın.. Bunu bir gece önceden hazıralayıp buzdolabına kaldırabilirsiniz.

Bu arada etleri sıvıyağda kavurun. Kavrulan etleri patlıcanlı karışımın üstüne dökün. En üste rendelenmiş kaşarları serpin ve fırınlayın. bu aşamayı mikrodalgada yapabilirsiniz. Kaşarlar 2 dakikada çabucak eriyorlar..

Afiyet olsun...

KREPLİ KÖFTE SARMA

Bu yemek tamamen Emel arkadaşımın yaratıcılığının ürünü.. Siz kişi sayısına göre bu sarmaları hazırlayabilirsiniz. Her kişi için 1 tanesi gayet doyurucu oluyor. Artan krepleri sahurda yada yine iftarda bal-kaymak ikilisiyle yada peynirle tüketebilirsiniz. Sizin zevkinize kalmış:)

KREP için Malzemeler:

  • 3 su bardağı süt
  • 3 su bardağı un
  • 1 yumurta
  • 1/2 çay bardağı sıvıyağ

KÖFTE için Malzemeler:

  • 500 gr kadar kıyma
  • 2 adet kuru soğan
  • Karabiber, kırmızı biber, kuru nane
  • Maydonoz
  • 1 yumurta
  • Tuz

Üstü için: Kaşar dilimleri, domates, biber

Sosu için: 1 tatlı kaşığı salça , 1 su bardağı su( porsiyon miktarına göre göz kararı ayarlayabilirsiniz.)

Yapılışı: Önce krep için malzemeleri iyice çırparak karıştırın.. Fındık kadar margarin bıraktığınız tavada sıvı karışımdan birer kepçe dökerek krepleri tersli önlü hafif pişirin, kızartmayın. Her krep öncesinde fındık kadar tavaya yağ eklemeyi unutmayın.Köfte harcını için soğan ve maydanozu ince ince doğrayıp diğer malzemeleri karıştırın. Köfteleri Tavada az sıvıyağ ile hafif kızartarak kreplerin ortasına yerleştirin bohça şeklinde kapatın. Kapattığınız yer alta gelicek şekilde fırın tepsisine yerleştirin. Üstüne birer dilim kaşar, domates ve biber dizip kürdan batırın. 1 çay bardağı su içinde 1 tatlı kaşığı salçayı eriterek tepsinin içine dökün. Fırında 25 dk kadar pişirin. Yine dilerseniz Mikrodalga fırındada pişirebilirsiniz..

Afiyet olsun

9 Ekim 2006

ARKADAŞLARLA İFTARLARA DEVAM...


Bu haftasonu iftarlarımız arkadaşlarımızla idi. Pazar günü davetli eşimle ortak arkadaşlarımıza gittik.Onlarda bir önceki hafta bizim misafirlerimizdi.. Evin hanımı herşeyden az az ama o kadar çok çeşit yapmıştıki. Bazılarının tadına dahi bakamadığım oldu.. Sadece aklımda kalanlar ile..



  • Şehriye Çorbası
  • Etli Yaprak Sarma & Biber Dolma
  • Babaganuş
  • Ev Mantısı
  • Krepli köfte sarma
  • Pirinç Pilavı
  • Peynirli Kırmızı Biber Sarması
  • Cevizli Havuçlu Yoğurt Salata
  • Zeytinyağlı Mantar
  • Mevsim Salata
  • İftariyelikler( Peynir çeşitleri, Hurma, Bal, Kaymak)


Bu kadar lezzetli yemeğin yanında iyiki tatlı yapmamışdı. Çünkü ben yöresel tatlımızdan yapıp götürdüm:) (tarifi haftaya pazartesi yemek etkinliği 15 için:) Diğer misafirde baklava getirmişti..

Eşimle o kadar çok doydukki sahurda sadece su içip yattık:)

Cumartesi günü ise üniversiteden arkadaşlarımla buluşmuştuk.. İftar için Bakırköy e bir balık restoranında buluşuldu, ardından bir nargile cafe ye geçildi.. Doyasıya balık yedik:) Ardından restoranın özeli kaymaklı incir tatlısı geldi. Sizin için makineye sarıldım hemen:)


2.5 yıldır görmediğim arkadaşlarımı görmek beni çok mutu etti. Sürekli görüştüğümüz küçük bir grubumuz var ama yeni yüzler görmek çok güzeldi.. Ben duygulanıyorum nedense, üniversite zamanlarımı mı özlüyorum nedir... Üniversite insanın hayatında bambaşka bir yere sahip.. Proje, final, vize koşturmaları, Staj yeri arayışlarına rağmen keyifli bir 4 yıldı.. Ben üniversite son sınıfta çalışmaya başladığımdan okul yıllığının bir çok fotoğrafında yokum. Bir çok etkinliğe katılamamış olmanın pişmanlığını şimdi şimdi duyuyorum. Keşke bu kadar iş demeyip üniversite yıllarının keyfini çıkarsaymışım. Şimdiki aklım olsa okul çıkışında Maçka parkına gider bir kitap okurdum, yürürdüm Maçka yokuşundan aşağı Beşiktaş sahiline gider simit yanında bir çay içerdim acele etmeden rahat rahat... Sergileri, sinemayı daha yakından takip eder, Arkadaşlarımın aklını çeler onlarıda zorla götürürdüm...
Bu pişmanlık defterini en iyisi kapatalım.. Bunların hepsini şimdide yapabilirim ama çok daha kısıtlı zamanlarda, tek günlük pazar tatilinde, dar akşamlarda.. Ve o zamanki rahatlıkla da olur mu bilmem...

7 Ekim 2006

BİR İFTAR SOFRASI DAHA..




Dün akşam ikinci iftar davetimi gerçekleştirdim. Herşeyin beğenilmesi de, çok az yemek artmasıda hoşuma gitti. Ana menü geçen haftaki ile aynıydı:) Ne yapayım, ben daha yeni evli sayılırım, hem ben pasta tatlı yapmayı seviyorum. Yemek ile pek işim yok benim:)
Velhasıl, patlıcan kebabı ile pirinç pilavı ana yemeğimizdi yine:)
Masadaki tabakları görünce epey kalabalık olduğumuzu anlaşmışsınızdır:) Malum eşimin akrabaları say say bitmiyor:) Tatlıyı da çok sevdiklerinden Güllaç yanında birde sütlaç yaptım. Sütlaçlarımı pasta kalıplarımı kullanarak tarçınla süsledim..
Şans isteyenler için 3 yapraklı bir yonca,
Eğlence arayanlara gözkırpan-gülen bir surat,
Aşk arayanlara bir kalp,
Dostluk arayanlara da bir papatya :)
Menümüz şöyleydi..

  • Süzme Mercimek Çorbası
  • Patlıcan Kebabı
  • Pirinç Pilavı
  • Zeytinyağlı Yeşil Fasulye
  • Mantarlı Sebze Kavurma
  • Pırasalı Börek
  • Peynirli Su Böreği
  • Roka-Tere Salatası
  • Nar Ekşili Çoban Salata
  • Elma Hoşafı
  • Güllaç
  • Sütlaç

Masada ana yemek dışında en çok rağbet gören bu tabak oldu. Mantarlı-Sebzeli Çevirme... Tarifi ilerleyen günlerde...

6 Ekim 2006

PROFİTEROL

Geçen sene kar yağdığı bir gün eşim işine gitmeyi başarmış bense işe gidememiş evde kalakalmıştım. Evde bütün gün ne yapacağımı düşündüm. Kitap okudum. İnternete girdim ama daha bir sürü zaman vardı akşama. Bende profiterol yapmaya karar verdim. Birçok işlemde olsa hem vaktim boldu hemde akşam eşime güzel bir süpriz yapmış olacaktım. Acaba tutarmı yapabilirmiyim diye şüphelerim de vardı. Akşam eşim geldi ve o akşam tüm profiteroller yenilip süpürüldü:) Bende tariften memnun kalınca özel misafirlerime yapar olmuştum. Sonra bir gün Meliha arkadaşıma gittiğimde halasının yaptığı profiterolü çok beğendim. Siz nasıl yapıyorsunuz diye sorduğumda şok oldum. Çünkü o kadar pratikti ki ve aynı lezzeti yakalamışlardı. Hatta itiraf edeyim çikolata sosu daha güzeldi(Çünkü hazır Dr.Oetker kullanmışlar:))

Yapımı normal profiterol yapılışından çok daha kolay ama profiterol ile aynı lezzette. Tek yaptığınız profiterol topları hazırlamak yerine kırılmış etimekler kullanmak. Meğerse ben boşuna uğraşıyormuşum profiterol toplarını pişirmek ve içlerini doldurmak için. Hiçbir şekilde ayırt edilmiyor.

Tarife geçiyorum..

KOLAY PROFİTEROL
Malzemeler:
1 paket etimek

Krema :
1 litre süt
1 su bardağı un
1,5 su bardağı şeker
1 paket vanilin
1 poşet toz krem şanti

Çikolata sos: Hazır çikolata sosu(2.5 su bardağı süt ile hazırlanıyor). Çikolata sosunuzu kendiniz de yapabilirsiniz. Kakao, süt, şeker ve nişasta ile.. Am Dr Oetker in sosu çok ideal bunu tarif için.

Vanilya ve krem şanti hariç malzemelerle kremanızı koyu olana kadar pişirin. Ocağın altını kapattıktan sonra vanilyanızı da ekleyip mikser ile çırpın. Böylece içindeki pütürler kaybolacaktır. Ilıyan kremaya toz krem şantinizi ekleyip mikserle çırpın. Etimekleri geniş bir kaba (oval geniş borcamlar olabilir) kırarak ekleyin. Her bir dilimi yaklaşık 4e bölmelisiniz. Kremayı mikserle çırptıktan sonra soğutmadan etimeklerin üstüne dökün. Kremanın etimeklerin arasına girmesi için salata harmanlar gibi karıştırın.
En son çikolata sosunu hazırlayıp ılıttıktan sonra bu karışımın üstüne dökün. File badem,fındık yada hindistancevizi ile arzunuza göre süsleyebilirsiniz.

Afiyet Olsun

4 Ekim 2006

BİR KİTAP...


Bu ilk Elif Şafak kitabımdı.. Orhan Pamuk serisini okuyup sonuncusuna geldiğimi gören biri tavsiye etmişti Elif Şafak'ı. Bir çok kitabının arasından ARAF ı seçtim. Konusu- Amerika'da yaşayan 3 öğrencinin, Bir Türk, Bir Fas lı, Bir de İspanyol arkadaşın ve kendi ülkesinde yabancı hayatı süren bir Amerikalı nın yaşadıklarıydı. Özellikle yurtdışı gezilerinde düşündüğüm bir konuydu. Bu kadar göçmen, bu kadar farklı aksan, nasıl uyum sağlıyor, kültürler nasıl adapte oluyor diye hep kafamı kurcalayan gizemli, hüzünlü bir olgu idi benim için. Türkiye'de yaşan birçok yabancı arkadaşımın olmasıda bunda etken. Üniversitede en yakın arkadaşlarım: Kazakistan lı, Çin li ve Türkmenistan lı idi. Tüm bu yabancılık kavramının geçtiği, irdelendiği bir romanın içine girmek istedim ve Araf ı buldum. Roman hiç bitmesin istedim ama ne kadar bitmesin istesem de bir o kadar çabuk bitti...

"Kim gerçek kim yabancı- bir ülkede yaşayıp başka bir yere ait olduğunu bilen mi, yoksa kendi ülkesinde yabancı hayatı sürüp, ait olacak başka bir yeri de olmayan mı? "

Elif Şafak çok iyi bir yazar, bir çok konuya dalıyor, ve betimlemeleri karşısında evt bende tam böyle hissederdim diyorsunuz. O insanların yerine koyuyorsunuz kendinizi. Bir blumiğin(yedikten sonra gizli gizli kusan), bir lezbiyenin, kendini arayanların ve hepsinin arasında apayrı olan ve en yabancı olan Amerikalı'nın (Gail diye geçen kız). Elif Şafak yarattığı karakterleri çok iyi işlenmiş.. Ve benim aradığım en büyük özelliklerden biride bu romanda.. Karakterlerin özgün olması... İyi bir yazar sıradan karakterleri bile özgün olarak ortaya çıkarılabilir.

Güzel bir kitap ve yazar keşfetmenin verdiği sevinç ile kitabı sizlere de tavsiye ederim.

3 Ekim 2006

PUZZLE KOLEKSİYONUM :)



Sizleri puzzle koleksiyonum ile tanıştırmak istiyorum. Evimin en güzel köşelerine yerleştirilmiş bu puzzle ların birer de küçük öyküsü var..

İlk yapılan puzzle ile başlıyalım. Eşimin daha askerliğe de gitmeden öylesine aldığı binlerce şeyden bir taneside bu puzzle imiş. Bir gün çıkardı ortaya. Bak böyle birşey var yapmak istermisin diye. Ve öyle başladı bu telaş:) Puzzle ın muhteşem dünyası, kendini kaptırıp parçaları birleştirmekten başka şey düşündürmemesi... Puzzle parçaları arasında geçen tutkulu anlar :) Eşimle önce ben bulucam yarışı yapardık. Eksik parçayı ilk kim bulacak ve son parçayı kim tamamlayacak:) Bu resimdeki şato Almanyada imiş, Nuchweistein Şatosu gibi birşeydi ismi.. Pek güzel bir manzarası olmasa da bizim ilk göz ağrımız oldu..

500 parçalık puzzle dan sonra bizi kesmedi deyip 1000 parçalık bir puzzle aldık hemen. Bir sürü çeşit arasından o kadar zor beğendikki, ama çok güzel bir seçimmiş dedim hep. Severek aldığım için severekde birleştirdim parçalarını.. Böyle bir bahçeye sahip olmayı ve yuvarlak, demirden oymalı bir masam ve yine demir işleme saldalyelerim olmasını çok isterdim. Bu tablo bana bu düşümü hatırlatır hep ve mutlu olurum. Düşlerimizin olması güzel şey...

Bir sabah yağmur bardaktan boşanırcasına yağıyordu ve ben arabayı sürerken içimden geçirdim, kazalarda hep yağmurlu havalarda olur diye, çok geçmeden arabama arkadan çarptılar, bana çarpana da arkadan çarpmışlar, Ona çarpana da. En arkadaki halk otobüsünün şöförü benden başka 2 aracı daha zincirleme kazaya ortak etmişti.. Neyseki maddi hasardan başka birşey olmadı. Derken sigorta karşılama işlemleri için bütün kazazedeler fotokopi çektirecek bir yer aramaya koyulduk, ben bir süre arabadan inmeyip bekledim. Daha sonra fotokopi işi uzayınca kendimde indim, iyikide gitmişim. Ufak bir kırtasiye dükkanında bu güzel puzzle ı buldum. Ben çok sevdim, eşim pek sevmedi, sevmeyincede yardım da etmedi:) Ben severek tamamladım. Çerçeveletmeye götürürken üst kısmı dağılmıştı. Tekrar orda birleştirirken 2 parça yer değiştirmiş ve çerçevelenip eve geldikten sonra farkettim:)

Sıra geldi bu anne-bebek puzzle ına, açıkcası bu puzzle ı ilerde hamile olduğum vakitler yaparım diyerek almıştım. Sonrada bebeğin odasına asmayı düşünmüştüm. Ama dayanamayıp erkenden açtım kutuyu. Geçen kurban bayramının son iki günü evdekiler ile oturup bunu yaptık. Yine yağmurlu havalardı. Şu an salonumuzun gözdesi.. Bu tablo huzur veriyor bana..

Şimdiye kadar puzzle larımı görerek dokunarak oyuncakçılardan almıştım. İnternetten biraz araştırma yapınca çok güzel ve çok daha fazla çeşit olduğunu farkettim. www.yapbozdeposu.com dan bu puzzle ı uzun kararsızlıklardan sonra aldım. Adı: Fairy with Kitten( Kedicikli Peri) idi. Çünkü balerin ayakkabılı kızımızın şeffafa yakın beyaz kanatlarıda var..Eşimde çok beğendi ve çabucak yapılan bir puzzle oldu dolayısıyla.. İlerde eğer bir kız bebeğimiz olur ise onun odasını süsleyecek. Şimdilik bizim pembe boyalı yatak odamızın duvarlarında...

Böylece evimizin her köşesine birer puzzle serpilmiş oldu. Ve en güzel puzzle a sıra geldi. Sevgili Feride abla tarafından yapılıp ev hediyesi olarak gelen bu harika puzzle da sıra. Helenistik dönemin masallarından çıkan bir tablo gibi.. Evimizin ilk puzzle ı idi...Ve diğerlerinin de gelmesini sağlayan da oydu. Puzzle birleştirmek, Feride Abla'dan bana da geçen bir tutku oldu. Şu an bu tutkuyu frenleyip, kitap okumaya ağırlık verdim. Çünkü puzzle, dağınık parçalarla beni beklerken kitaba elim gitmiyor. Ama yakınlarda panoramik bir puzzle ile karşınıza çıkabilirim:)