17 Ekim 2007
YENİ LİSTEMİZ
14 Ekim 2007
BAYRAM, YAĞMURLAR VE SESSİZ GEMİLER
Can ile bu bayram hiç kolay geçmedi. Aramam gereken birçok yeri, en azından bir mesaj göndermem gereken bir çok arkadaşı, yakını habersiz bıraktım bu bayram. Kendi derdine düşmüşler misali...
Anne ve babamın iyice yaşlandıklarını farkettim bu bayramda. Annemin ağır işiten kulakları ile iyice katmerlendi üzüntüm. Annemler bizde olduğu için ve Can'ı görmek için ziyarete gelen abimler ile olay başka bir boyut kazandı. Ev ahalisine yemek ve ikram gerekiyordu. Can'dan fırsat bulabildiğim her dakika mutfağa koşup birşeyler pişirip taşırmaya çalıştım. İşin sonunda yetişemeyip bunalıp stres yükledim bedenime... Mutfak telaşımın son eseri ise Ayşem'in tarifiyle uzun süredir yapmak istediğim, yanmış fındıklı kurabiyeler idi. Özenerek annemlere yolluk olarak yaptığım kurabiyeleri fırına verip Can'ı emzirip tekrar fırına baktığımda yanmış hali ile karşılaşınca suçu fırına yakın oturan ve aynı zamanda bilgisayar kullanmakla meşgul olan eşime buldum, kokusunu alıp da, farkına varmadIğı ve haber vermediği için... Kızgınlıklardan o da nasibini aldı. Can ağladıkça sürekli "Pınar! Annesi gel hadi" diye seslenen ev ahaline kızdım. Tek çözüm üretebilen bendim, çare bendeydi sanki. Bizim ki gazı da olsa, altı pis ya da pişik de olsa, huzursuz da olsa süt emmeye başlayınca susuyor çünkü. Şu süt anne geleneği bizde de olsa diye geçirdim içimden, arasıra bir süt anneye bırakabilsek hiç fena olmazdı.
Sonuçta, pozitif bakış gitti. Negatif bakış geldi. Can'ın altı pişik oldu. Emzirme probleminden bir yere çıkılamadı. Önce ki Ramazan Bayramında bütün komşuları ziyaret edebilmişken, bu bayram kapı komşumuzla bile ancak ayaküstü, kapı önünde bayramlaşabildik.
Bütün bunların sonucunda yetişememek ve özgür olamamanın verdiği duyguyla arttı kızgınlıklar, taştı, başağrısı oldu. İşte bu fotoğraf anlatıyor hissettiklerimi, varın siz yorumlayın.
Fotoğrafın sahibi babamız...
Ve yağmurlar geldi. Derde derman, bana nefes oldu. Bayramın 3.günü toparladım kendimi, anne ve babamı yolcu ettik ama içimde pişmanlık kaldı, bütün bu stresi onlara da yansıttığım için. Sakin ve huzurlu kalmayı başaramadığım için kızdım kendime...
Can da daha huzurlu bugün...
Dışarısı soğuduğu için gene çıkamıyoruz bir yere ama yağmuru seyredebilmek de güzel...
Sessiz sakin evde huzurlu olabilmek de güzel... Sessizliği seviyorum, gemileri seviyorum...
11 Ekim 2007
BAYRAM ÖNCESİ
6 Ekim 2007
SAYFA 187
Oyunun kuralları katı, en yakın kitabı almamız gerekiyormuş. Mecburen attım elimi en yakın kitaba. Eşimin okuduğu kitap idi. NTV'nin yayını "Kanıtı Olmayan Gerçekler". O da ne, şaşılacak bir durum kitabın 187. sayfası ortada yok. Sayfa karışıklığı var ama 187. sayfa yok ortada. Eşim daha kitabın başında olduğu için bunu farketmemiş henüz. Bu oyun sayesinde kitabı değiştirmek üzere iadeye ayırdık.
Yakında başka kitap yoktu, yatak odasında ki kitaplığa gittim. 187 olduğu için kendimce 1.rafın 8. kitabını aldım. Tesadüf, çocuk yetiştirmekle ilgili bir kitap. "Çocuk yetiştirmede Altın Kurallar" adlı Ahmet Yüter'in kitabı. 187. sayfayı açtığımde ilk cümle şu:
"Mükemmel anne var mıdır?"
Ben de bu cümleden esinlenerek güzel anneleri sobeliyorum. Sevgili Pastarda Burçin'i, Sevgili Tütü'yü ve uzun süredir ortalarda gözükmeyen ama dönüş yapan Hülyalar'ı sobeliyorum. Oyunla ilgili ayrıntıları Sevgili Bocuruk'un sitesinde bulabilirsiniz.
4 Ekim 2007
ALIŞMA GÜNLERİ
Salonumuz penceresinden bizi selamlayan Çınar ağacının sararan yapraklarını farkettim bu sonbaharda... Can emerken uzun uzun seyretme fırsatı buldum ağacımızı... Karlar, yağmurlar yağacak daha, ben seyredeceğim. 2,5 ay daha evdeyim. Sonra iş başlayacak.
Can uyanıkken sık sık emmek istiyor, haliyle yorulan ebeveyn ben oluyorum. Babamıza iş düşmüyor. Can'ın gece ağlamalarından rahatsız olan babamız ertesi gün işyerinde uykusuz kalmasın diye ayrı odada yatıyor artık. Açıkçası terkedildik. Gece uyanıp meme isteyen koca adam gibi tosur tosur uyuyan oğlumla başbaşa ediyoruz sabahları artık. Çareyi hemen 2.gün buldum. Artık uzanarak emziriyorum. İkimizde yan dönüp birbirimize bakar durumda oluyoruz. Herkes aman çocuğu ezersin dikkat et diyor ama öyle bir uyuyorum ki sanki etrafım dikenlerle kaplı, milim oynamıyorum yerimden. Can'ın sesine kurulmuş saat gibiyim, uyanıyorum hemen.
Kaç gündür yazı yazmak istiyorum, yorumlarınıza cevap yazmak istiyorum ama Can izin vermiyor, evde bekleyen işler izin vermiyor. Ara ara babannemiz geliyor yardıma, onun dışında çoğunluk yalnızız... Akşamları arkadaşlar geliyor ziyarete, gündüzleri de komşular... Günler geçiyor, biz Can ile birbirimize alışma sürecindeyiz, o çoktan alışık da, beni yola getirmeye çalışıyor sadece. Can ağladığı vakit memeyi alınca susuyor neyse ki, bu beni çok yoruyor ama buna da şükür diyorum. Bazı çocuklar gaz sancısı olunca rahatlamak için de emmek istermiş, bizimkisi böyle bir durum sanırım. Kakasını ve çişini yeterince yaptığı için sütüm yetmiyor, doymuyor fikrine kapılmıyorum. Can'ın yüzünde ergenlik sivilceleri gibi minik minik kırmısı kabarıklıklar var. Annelere sorduğumda kendi çocuklarında da olduğunu söylüyorlar. Farklı bir şampuan kullanmaya başladık acaba alerji mi yaptı ilki diyerek. Anne sütü yağlı ise ondan da olabilirmiş sanırım. Umarım yakın vakitte geçer, pürüzsüz bebek tenine Can yeniden kavuşsun istiyorum. Yalancı emzik henüz kullanmadık. İlk 1 ay kullanmak istemiyorum. Bir tane aldık ama bizimkisi süt gelmediğini görünce pek tutmadı. 1 ay sonra farklı bir emzik ile denemek istiyorum. Ağlamaya başladığında geçici ve iyi bir çözüm diyor herkes.
Süt pompamız geldi ve ilk denemeyi o gün yaptım, çalıştığını görünce dezenfekte edip kaldırdım çünkü Can Bey süt birikmesine hiç müsaade etmiyordu ta ki 2 gün önceye kadar. Gece uykusu uzun sürdü ve uyanmadı, yanına gittim şöyle bir deneme yaptım yok uyanmıyor, emmiyor. Ben de doğru makineyi çıkarıp tek göğüsten süt çektim, aradan dakika geçmedi ki bizimkisi uyandı. Süt diye ağlamaya başladı. Artık diğer göğüste ne kadar varsa idare etti garibim. Sağdığım sütü biberona koyup doğru buzluğa kaldırdım. Uygun bir vakit ben dışarıya çıktığımda ya da haftasonu babası evdeyken gece biberonla vermesi üzere kullandırmak istiyorum. Topu topu çıkan da 75 ml zaten, tek içimlik yani...
Can'ı emzirirken bol bol kitap ve dergi okuyorum. Sofra dergisinin yanında GEO ve Bebeğim dergilerine de üye yapmış beni babamız, çok sevindim buna. GEO'nun bu ay ki kapak konusu Annelik duygusu üzerine. Bu konuda geniş bir yazı hazırlanmış. Garanti Emeklilik'den hediye bir kitap geldi. Mutlu Yaşama Sanatı adında Prof. Dr. Osman Müftüoğlu'nun kaleminden, bu tür kitapları sevmem aslında ama bu kitap hoşuma gitti. Sanırım ihtiyacım olduğu bir dönemde geldiği için anlam kazandı.
Sevgili Itır yorumunda yazmıştı "hoşgeldin doğum sonrası karmaşık duygular(postparium) dünyasına" diyerek... Gerçekten öyle, karma karışık bir dünya burası...
Daha aklımda bir sürü yazacak konu vardı. Can hala uyuyorken yazayım diyorum ama şimdi aklıma gelmiyor yazacaklarım.
Yorumlarınızı tek tek ilgiyle okuduğumu bilmenizi istiyorum. Özellikle tavsiye ve tecrübelerinizi aktarmanız benim için çok değerli. Ancak, vakit bulup yorumlara cevap yazamıyorum. Blog sayfalarına da arada bir hızla göz atıyorum. Güzel bir Ramazan geçiyor. Şenlikli sofrlar, yeni tarifler... Benim de içim gidiyor mutfağa girip birşeyler yapmaya ama dün akşam gelecek arkadaşlarımız için bir Çikolatalı Keki bile zor zahmet yapabildim. Fotoğraflamayı çok isterdim ama ne mümkün. Üstelik fotoğraf makinemiz yenilendi. Canon EOS 40D'miz var artık. Ama değil fotoğraf çekmek, daha makineyi inceleme fırsatım bile olmadı. İnşallah tekrar Can ile bir düzen oturtup mutfağa dönüp yeni tarifler deneyip fotoğraflama fırsatım olur. Sonbahar ve kış geliyor ve ben yeni bir etamine başlamak istiyorum. Tatil yapmak, yeni ülkeler görmek istiyorum. Evde geçen 2 haftanın sonunda sokağa çıkıp elimi kolumu sallayarak yürümeyi bile özledim. Meğer mutluluk çok uzakta değilmiş, bizim sokağın yanıbaşındaymış...