Bu kadar tarifin ardından artık bir gezi yazısı yazabilirim sanırım:)
Bu yazı hevesle bekledik çünkü biz bir sürü kamp yapacaktık ancak yaz biterken hesapta sadece iki kamp var gidilen…
Çadır kampı yaptık, tadı damağımızda kaldı…
Bir de karavanda kamp yapalım görelim nasıl oluyor dedik:)
Hatta çok seversek alırız karavan deyip bendeniz karavan üreticisi firmanın sahibi ile de uzun uzun telefon görüşmesi yaptı.
Eşim hatta boş ver beklemeyelim alalım işte dedi.
Neyse almadan önce gidip bir kalalım görelim, memnun olursak sonra gider alırız sabredelim biraz dedik:)
İyi ki öyle yapmışız :)
Karavanlar cici cici yan yana sıralanmıştı. Hepsi yeni, hepsi temiz…
Eşyalarımızı yerleştirip trekkinge başlandı…
Can’ı yürütmeyi başaran liderimize sonsuz teşekkürler. O kadar tepeyi yolu güle oynaya aştık. Can ile elele önden yol aldılar…
İpek o sallantıya, çalılara rağmen slinginde uyudu… Slingin başlığı bu kısımda çok işe yaradı. Ormanın içinden tepelerden geçerken sürekli çalılardan geçip durduk.Ona çarpmasını ve zarar vermesini önledi slingin başlığı.
Velhasıl grubun tek çocuklu üstelik iki çocuklu ailesi olarak yürüyüşü büyük keyif alarak tamamladık:)
Yürüyüşün henüz ortasındayken, ormanın içinde bir oyunun ortasındayız. Kutuyu gizli bir yere saklıyor bizden önce giden eğitmen. O kalabalık grubun içinden kutuyu bulan ve ödülü kazanan kim oluyor tahmin edin bakalım:)
-Eşim, sırtındaki destekçisi İpek'i de unutmayalım:)
Mekanda daha sonra istediğimiz bir vakitte etmek üzere kahvaltı kazanıyoruz çift kişilik:) Buralara tekrar geleceğimizin işaretidir.
Geliriz tabi, sevdik biz buraları:)
Akşam olmaya başlıyor, mekanda yemekler yeniyor. Can uyuyor yemek sonrası hemen:) Sandalyede oturuyorken üstelik:) Yorgunluk böyle bir şey:)
Akşam olmaya başlıyor, mekanda yemekler yeniyor. Can uyuyor yemek sonrası hemen:) Sandalyede oturuyorken üstelik:) Yorgunluk böyle bir şey:)
Uyuyan çocukları karavana yerleştirip biz dışarıda oyunlarımıza geçiyoruz, telsizimiz açık. Tabu vazgeçilmez…
Ancak hava git gide soğuyor akşamın gelişiyle
Yelekler çıkıyor önce çantalardan, sonra da montlar:)
Derken gece yarısı geçtikten sonra yatma sırası bize geliyor…
Ve işte bir yanlışlık olduğunu fark ettiğimiz an:)
Karavanda 2 yetişkin + 2 çocuk sığmak çok zor, özellikle bizim gibi deli yatan 1 bebek + 1 çocuk ile. Çadıra sığıyoruz, karavana da pekala sığarız demiştik ama bizim çadırımız 3 kişilikti. Bu karavan ise gerçekten ve gerçekten 2 kişilik.
Bizim iki karavan kiralayıp kalmamız gerekiyordu. Bu hatamız bu kısmı hafife alan biz karı kocaya uykusuz bir geceye maloluyor:)
Caretta karavanlar gayet iyi dizayn edilmiş esasında bir sorun yok. Sorun bizim 4 kişilik olan kalabalık ailemizde. Bu karavanlarda ancak 2 kişinin yatabileceği alan mevcut. Tavanı çok alçak, içeride ayakta durmak çadırdaki gibi mümkün değil. Otururken bile kafanız tavana geliyor. Gece fazla ısınması da diğer sorun… Biz kendimizi çadıra göre ayarlayıp kalın kalın giyinip yatmış idik. Çünkü dışarısı çok ama çok soğuktu. Ama gelin görün ki içerideki ısıyı asla dışarıya vermeyen caretta karavan içerdeki 4 canlının nefesi ile giderek ısınan bir iç havaya sahip olmaya başladı. Kapı açıldı, açılınca soğuk hava girdi, çocuklar uyandırılmadan soyulmaya çalışıldı. Sağdan sola dönülemedi. Dönülse kuş uykusu modunda uyuyan İpek Hanım uyandı. Velhasıl bir ara sabah saat 4 iken bütün aile karavan içinde uyanık vaziyette olduğumuzu hatırlıyorum:) Sabah olsun lütfen…
Bir ara karavandan çıkıp arabada uyumaya gittiğimi hatırlıyorum. Aslında bu teklifi önce eşime yapmıştım:) o gitmek istemeyince ben yolu tutmuştum ama arabada soğukta uyumak mümkün değil…
Bu durumda doğruca çadıra geri döndüm ama nafile çadırda uyuyabilmek de mümkün değil…
Saat 6 yı bulur bulmaz daha fazla dayanamayıp dışarı attık kendimizi Can ile. İpek ile babamız uyudular mışıl mışıl… Kamp alanı denize çok yakın, dağların hemen eteğinde, tam Karadeniz havasında...
Biz ana oğul doğan güneşi karşıladık açık havada, bütün kamp ahali uyurken biz Can ile sohbet ettik, mis gibi hava, heryer çiğ… Bizi sımsıcak eden güneş…
Kampın en güzel vakitlerinden biriydi benim için…
Diğer ahali de uyandıkça kahvaltıya doğru yol aldık…
Kahvaltı sonrası denizle ayaklarımızı buluşturduk. İpek pek sevmedi bu buluşmayı, su soğuktu haliyle… Can kampı işleten ailenin kızıyla arkadaş oldu ve hiç bırakmak istemedi burayı…
Yine isyanlar eşliğinde dönüşe geçtik. Neden bir gece daha kalmıyorduk, neden dönüyorduk…
Ve yaz biterken ve sonbaharın ortasına doğru ilerlerken geçen yazı düşünüyorum.
Güzeldi, güzel geçti yaz
Yeterince uzundu bizim için…
Çünkü çok gezdik, çok gördük, dolu doluydu…
Yeni şehirler (Hepimiz için)
Yeni ülkeler(İpek için)
Yeni ülkeler(İpek için)
Yeni deneyimler (karavan kamp…)
Şükrederek ve teşekkür ederek yazı kapatırken sonbahara kucak açmak istiyorum…
Sonbahar gezilerine başlamadan önce ise kısmet olsun yaz gezilerimizi de hızlıca aktarmak buraya…
Bol bol orman havası koklamak, bol bol yürümek var planda bu sonbaharda…
Not: Nedense o kadar şikayet ettiğimiz karavanın ve kamp alanının fotoğrafını hiç çekmemişiz:) Yazıda yer alan bütün karavanlı fotoğraflar kamp yaptığımız mekanın websitesinden alınmıştır.