Haziran ayında blog dostları buluşmalarında ev sahibi olma sırası bende idi...
Konsept için önce fikrim "ortanca" idi... Ancak haziran başında bahçedeki ortancalar daha tam renklenmemiş olacaktı. Vazgeçtim ben de ortanca fikrinden...
Sonra doğa üzerine bir konsept olsun diye düşündüm. Köy havası olsun, tavuklar da var. Hatta konsept yumurta mı olsa dedim. Yumurtalar ile neler yapabilirim diye epey düşünüp araştırmalar bile yaptım. Derken sohbetler arasında ışık yandı bende ve dedim ki yöresel esintiler olsun konseptimiz... Eskiye Anadolu'ya dönelim. Menümüz yöresel lezzetlerden oluşsun....
İlk işim çeyizimi açmak oldu. Hiç kullanmadığım kaneviçe bezeli yatak takımlarım, yazmalar, el örmesi çoraplar vardı... Hiç kullanılmamış öylece bekleyen... Onları hayata döndürdüm...
Masa örtüsü ne olsun diye epey düşünüp en sonunda iki yatak kapağını dantellerinden birleştirip nefis bir masa örtüsü yaptık... Altına lacivert bir masa örtüsü serdim.
Annem bu kaneviçe örtüyü daha ben bebekken işletmiş. 30 yıllık yani. Pırıl pırıl...
Yazmaları nasıl kullanayım diye de uzun uzun düşündüm....
En sonunda hepsini yıkayıp tabak içine bırakmaya karar verdim. Yıkandıktan sonra onların oyalarına kadar incecik ütülenmesi beni biraz yordu tabi :) Ama buna değdi...
Soframın görüntüsü içime sindi. Herkese ayrı bir yazma bıraktım, renkleri birbirinden farklı olsun dedim. Bizim grubumuz gibi rengarenk olsun diye...
İsim ve yemek kartlarını da herkesin kendi yazmasına göre ayrı ayrı hazırladım. Kim hangi yazmayı takacaksa isim kartı da yapacağı yemeğin kartı da aynı deseni içerecek şekilde ayarladım...
Rüzgarda sürekli uçuşan isim kartlarımız...
Yöresel esintiler olacaksa menü de yöresel lezzetlerden oluşmalı değil mi? El birliğiyle şimdiye dek hiç yapmadığımız lezzetler çıkardık ortaya...
İşte soframız, menümüz...
Blog hanımları birbirinden lezzetli yiyeceklerle katıldılar.
Münevver Abla lezzetli Humus dışında uğraşıp civciv şeklinde makaronlar yapmıştı yine lezzeti üzerinde... Makaronu şekilden şekle çevirmeyi ve ilkleri başarabilen bir üstad kendisi... Bilim adamı titizliğinde çalışıyor şahidim...
Bu lezzetlere ek olarak komşumdan Afyon yöresine ait Sıyırma, Annemden İçli Köfte ve benden Un Helvası geldi.
Blog dostlarıma bir süprizim vardı. Menüye canlı canlı eklenecek el birliğiyle yapılacak bir lezzet, Anadolu'nun kalbinden GÖZLEME...
Odun sobasını, sacını, sofrayı, hamurunu, bezelerini, içini(pazılar bahçemizden) önceden hazır ettim. El örmesi çoraplarım burada devreye girecekti :) Her çorabın içine görev dağılımını yazıp ağacıma astım, çekiliş yapacaktık.
Ve böylece Yasemin ve Müge yer sofrasına geçip bezeleri açıp gözleme haline getirdiler. Münevver Abla ve Neslihan pişirdi, Fadime yağladı. Ben de fırsattan istifade fotoğraf çektim.
Bu arada ben de yöresel giyinmeyi ihmal etmedim. Mardin gezimizden aldığım şalvarım, Şile bezi üzerine işlemeli bluzum, Eskişehir'den aldığım kanaviçe işlemeli, boncuk oyalı yazmam...
Bir de eski lastik ayakkabılardan bulaydım iyiydi :)
O gün 9 yetişkin 9 çocuk&bebe vardı. İlk kez bu kadar çocuk&bebe biraradaydı buluşmalarımızda. Bizden sonra çorap çekilişine onlar devam etti, hamur yapıp açtılar:)
Grubumuzun en minik yeni üyesi katıldı o gün aramıza, çirkinler çirkini Cemre Hanım geldi:) Kırkı çıkmadan başladı o da gezmelere...
Bizim buluşmalarımızda adet biliyorsunuz, eli boş dönmek yok, tam da Anadolu geleneği olduğu üzere...
Benim hediyelerim tavuklarımızdan yumurtalar, rengarenk saksılar içinde sümbül soğanları ve bahçeden marullar idi :)
Bir sonraki yazım bahçemizde yetiştirdiklerim ve tavuklarımız üzerine olsun tamamdır:)
19 Temmuz 2013
İPİN UCU ...
İpin ucu kaçtı...
Hem de göremediğim kadar uzak bir yerlere...
Koşsam belki yakalarım...
Ama koşmak hiç kolay değil... Kolay olsa bunca ay en azından bir yazı yazmaya fırsatım olurdu sanırım
O kadar çok konu birikti ki geçtiğimiz son yazımı yazdıktan sonra...
30 Nisan'da yazmışım en son bir gezi yazısı... Gezinin kalan kısmını yazamamışım bile...
O tarihten sonra ne çok gezdik...
Mardin, Diyarbakır, Midyat, Hasankeyf...
Unutulmaz keyifti hepimiz için...
Çocuklarla nasıl olur ki demiştik, ne güzel oldu...
Ve Geleneksel İsviçre-Almanya-Fransa gezimizi de yaptık yine Haziran ortasında...
Bu kez en uzun kalışımızı gerçekleştirdik 12 gün ile... Yine hiç görmediğimiz gitmediğimiz yerlere gittik. Bazen de görüp gittiğimiz yerlere gittik bir kez daha... Aynı gölde bir kez daha kürek çektik, bu kez İpek kız da vardı yanımızda, önceki gezide olmayan üyemiz...
3 otel değiştirdik, üç ayrı ülkede kaldık, 3 ev ziyareti yaptık...
Bu iki gezinin ortasında blog kızları bende buluştuk. Kendime uygun bir konsept yakaladım. Yöresel esintiler eşliğinde buluştuk. Odun ateşinde gözleme yaptık bahçede...
Ve en son ise İpek Kızıma bir doğumgünü yaptık, babamız gurbet ellerde olmasına rağmen o tarihlerde...
Hangisinden başlasam anlatmaya bilemiyorum. Bir tarafta da yarım bıraktığım Beypazarı-Eskişehir gezimiz var daha...
Bunların haricinde minyatür sebze bahçem var... Her elim dolu dönüşte mutlu olduğum...
Nimetlerini bizden esirgemeyen...
İpin ucu nasıl kaçtı...
Yaz geldi bir kere... Gezmeler çoğaldı. Can'ın okulu da tatil oldu haliyle... Bizim sitenin havuz sezonu açıldı... Sabah uyanınca ilk kelimesi "havı (havuz)" olan İpek kız bizi işten güçten alıkoyar oldu...
İlgilenilmesi gereken bir bahçe ve tavuklar(kızlarım)...
İki katlı bir ev, temizliğine elimden geldiğince yardımcısız tek başıma koşturduğum...
Tüm bu uğraşının arasında bir dolu sıcak samimi komşu... Bahçe oturmalarının, çayların kahvelerin eksik olmadığı günler... Çocuklara bir sürü arkadaş, abla, abi...
Bunların üstüne iş için gurbete çok sık ve uzun çıkan bir koca... İki çocukla baş başa geçen haftalar... Ama beni yalnız bırakmayan komşularım, arkadaşlarım vardı. Bir de bahçem, tavuklarımız... Hep mutlu günler geçirdik, ne kadar şükretsem az...
Tek eksiğimiz bloğa yazı yazmak oldu... O yüzden arada instagram notumu ekledim. Beni takip etmek isteyenler en azından orada görebilsin diye kısa kısa notlarımı fotoğraflarımızı ekledim...
Ama o kadar zor geldi ki bana koca bilgisayarın başına bloğa yazı için geçip önce çektiğimiz onca fotoğrafı yüklemek, düzenlemek, elemek, yazıyı yazmak, yayınlamak...
Bugün öğlen İpek uyuduğunda dedim artık kendime uyu sen de kızım, buna ihtiyacın var. Şu an çocuklar uyuduğu halde hala uyanık kalabilmiş ve yazı yazabiliyorsam bunun sayesinde...
Siz söyleyin ipin ucunu nereden yakalasam yukarıda yazdığım gibi bir dolu konu var yazılacak...
Ve bunun dışında çok daha başka haberlerim var size... Beni meşgul eden zamanımı aklımı alan bir başka heyecan... Eylül ayından önce de bol bol meşgul etmeye devam edecek... Ama buraya en son yazılacak...
Nereden başlayayım ve ben halen bilmiyorum...
Blog buluşmamızı anlatacağım karar verdim. İlk onun fotoğraflarını düzenledim çünkü:)
Hem de göremediğim kadar uzak bir yerlere...
Koşsam belki yakalarım...
Ama koşmak hiç kolay değil... Kolay olsa bunca ay en azından bir yazı yazmaya fırsatım olurdu sanırım
O kadar çok konu birikti ki geçtiğimiz son yazımı yazdıktan sonra...
30 Nisan'da yazmışım en son bir gezi yazısı... Gezinin kalan kısmını yazamamışım bile...
O tarihten sonra ne çok gezdik...
Mardin, Diyarbakır, Midyat, Hasankeyf...
Unutulmaz keyifti hepimiz için...
Çocuklarla nasıl olur ki demiştik, ne güzel oldu...
Ve Geleneksel İsviçre-Almanya-Fransa gezimizi de yaptık yine Haziran ortasında...
Bu kez en uzun kalışımızı gerçekleştirdik 12 gün ile... Yine hiç görmediğimiz gitmediğimiz yerlere gittik. Bazen de görüp gittiğimiz yerlere gittik bir kez daha... Aynı gölde bir kez daha kürek çektik, bu kez İpek kız da vardı yanımızda, önceki gezide olmayan üyemiz...
3 otel değiştirdik, üç ayrı ülkede kaldık, 3 ev ziyareti yaptık...
Bu iki gezinin ortasında blog kızları bende buluştuk. Kendime uygun bir konsept yakaladım. Yöresel esintiler eşliğinde buluştuk. Odun ateşinde gözleme yaptık bahçede...
Ve en son ise İpek Kızıma bir doğumgünü yaptık, babamız gurbet ellerde olmasına rağmen o tarihlerde...
Hangisinden başlasam anlatmaya bilemiyorum. Bir tarafta da yarım bıraktığım Beypazarı-Eskişehir gezimiz var daha...
Bunların haricinde minyatür sebze bahçem var... Her elim dolu dönüşte mutlu olduğum...
Nimetlerini bizden esirgemeyen...
İpin ucu nasıl kaçtı...
Yaz geldi bir kere... Gezmeler çoğaldı. Can'ın okulu da tatil oldu haliyle... Bizim sitenin havuz sezonu açıldı... Sabah uyanınca ilk kelimesi "havı (havuz)" olan İpek kız bizi işten güçten alıkoyar oldu...
İlgilenilmesi gereken bir bahçe ve tavuklar(kızlarım)...
İki katlı bir ev, temizliğine elimden geldiğince yardımcısız tek başıma koşturduğum...
Tüm bu uğraşının arasında bir dolu sıcak samimi komşu... Bahçe oturmalarının, çayların kahvelerin eksik olmadığı günler... Çocuklara bir sürü arkadaş, abla, abi...
Bunların üstüne iş için gurbete çok sık ve uzun çıkan bir koca... İki çocukla baş başa geçen haftalar... Ama beni yalnız bırakmayan komşularım, arkadaşlarım vardı. Bir de bahçem, tavuklarımız... Hep mutlu günler geçirdik, ne kadar şükretsem az...
Tek eksiğimiz bloğa yazı yazmak oldu... O yüzden arada instagram notumu ekledim. Beni takip etmek isteyenler en azından orada görebilsin diye kısa kısa notlarımı fotoğraflarımızı ekledim...
Ama o kadar zor geldi ki bana koca bilgisayarın başına bloğa yazı için geçip önce çektiğimiz onca fotoğrafı yüklemek, düzenlemek, elemek, yazıyı yazmak, yayınlamak...
Bugün öğlen İpek uyuduğunda dedim artık kendime uyu sen de kızım, buna ihtiyacın var. Şu an çocuklar uyuduğu halde hala uyanık kalabilmiş ve yazı yazabiliyorsam bunun sayesinde...
Siz söyleyin ipin ucunu nereden yakalasam yukarıda yazdığım gibi bir dolu konu var yazılacak...
Ve bunun dışında çok daha başka haberlerim var size... Beni meşgul eden zamanımı aklımı alan bir başka heyecan... Eylül ayından önce de bol bol meşgul etmeye devam edecek... Ama buraya en son yazılacak...
Nereden başlayayım ve ben halen bilmiyorum...
Blog buluşmamızı anlatacağım karar verdim. İlk onun fotoğraflarını düzenledim çünkü:)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)