15 Nisan 2009
YAZMAK ve OKUMAK
Yazmak öyle bir tutku ki bir kez başladınız mı, bırakmanız mümkün değil…
Ortaokul yıllarımdan bu yana yazıyorum. Günlüklerim vardı, güzel sözleri yazdığım ayrı bir defterim vardı. Bir tarafına seçtiğim beğendiğim sözleri şiirleri yazardım. Arka tarafına ise kendi şiirlerimi…
Şiir yazardım bir dönem ciddi ciddi, lale devrini yaşamışım o dönemde sanki… Sonra tamamen bıraktım yazmayı, üniversiteye giriş sınavları, sonrada çıkabilmek için sınavlar, mezuniyet telaşı, iş arama telaşları, evlilik telaşı ve huzura eriş… Bu sefer başka bir boyutta yazmaya başladım. Önce myspace ile başladım, sonra ise blog dünyasına geçiş yaptım.
Can dünyaya gelene kadar da yoğun bir şekilde devam etti bu yazılar. Blogdan taşıp sanal dergilere uzandı yazmanın tutkusuyla. Bir dönem de akademik bir dergide yazdım mesleğimle ilgili… Sonra Can Paşa dünyaya geldi, ardından yeni işime başladım, yazmaya ayrılan vakit çok daraldı. İş dışında ki vaktimin çoğu Can idi. Halen de öyle… Blog dünyasına yazmak gittikçe daha zor olmaya başladı. Fotoğrafları aktarmak, seçmek, küçültmek, önce flickr’a sonra bloğa yüklemek zor gelmeye başladı. Bir yerde ip koptu ve bloğa artık yazamaz oldum. Baktım olmuyor, yazmak gerek, ben de kara kaplı bir Moleskine günlüğünü gözüme kestirip yazmaya bu şekilde devam ettim. 2009’un ilk gününden itibaren her gün yazıyorum.
Okuduğum kitapları, seyrettiğim filmleri, fırınımda pişenleri, kızgınlıklarımı, sevinçlerimi, hastalıkları, gezileri, düşünceleri ve en çok da Can’ı yazıyorum. Bugün şöyle yaptı bugün böyle yaptı şeklinde… Her haftanın sonunda ise benim için haftanın en güzel ve en kötü olayını yazıyorum.
Bazı günler oluyor hiçbir önemli olay geçmemiş oluyor hayatımda… Bu sefer de fikirlerimi yazıyorum o günle alakası olmasa da…
Bazı günler oluyor ki yazmaya fırsat olmuyor, üşenmiyorum geçmişe dönüp, o günü düşünüp yazıyorum günlüğe, o sayfayı boş bırakmıyorum…
Yazmak kesinlikle çok iyi geliyor, çalışan bir anne olmak kolay değil, kendinize hiç vakit ayıramadığınız günler geçiyor peş peşe, o zaman bu günlük imdadıma yetişiyor. Bazen günlük yetmiyor, daha büyük, yine kara kaplı bir ajandaya daha yazıyorum, uzun uzun, ta ki kendimi yenilenmiş hissedene kadar. Neyse ki bu deftere çok sık ihtiyacım olmuyor... Kasvetli kış mevsimini geride bıraktık.
Yazmak kadar okumak da bir ihtiyaç oldu. İlkokul yıllarında başlayan bu tutku, üniversiteye hazırlık ve daha sonrasında da üniversiteden mezun olma çabalarıyla sekteye uğramıştı. Okunan kitaplar test kitaplarıydı, sonrasında da teknik kitaplar... Üniversitede bu tutkuya devam etsem de esas dönüşü evlenip düzenimi kurduktan sonra gerçekleştirdim. Zaman zaman kısa aralar versem de okumaya yaşamımın sonuna kadar devam edeceğim sanırım. Yazmak gibi bir tutku çünkü okumak da...
Son zamanlarda her gün 1 saatimi okumaya ayırır oldum düzenli olarak. Her yazarın okunmayı hak ettiğini düşünüyorum. Yeni bir kitaba, yeni bir yazara başlamak bir keşif yolculuğu gibi...
Okudukça yazma isteğimin daha da arttığını fark ettim. Aralarında garip bir ilişki olsa gerek... Ayrıca çevremdekilerin de okumasını ister oldum. Bu sebepten sürekli kitaplar tavsiye edip, tavsiyeler alır oldum. Okuduklarım üzerine, okunanlar üzerine sohbet çok güzeldi çünkü. Bu güzelliği yaşamak için çevremdekilerin de okuyor olması gerekiyordu. Şimdi Can üzerinde çalışıyorum. Henüz kitaplarla olan ilişkisi; benim ona okumama müsaade etmeden elimden alıp şöyle bir evirip çevirmek sonra yere koyup üstüne çıkıp yükselmeye çalışmaktan ibaret(kalın bir masal kitabımız var). Sanırım yanlış kitapla başlamış olmalıyız. Sevgili Meral'in tavsiyesi üzerine yeni kitaplarla bu çalışmalara devam edeceğiz.
Bu arada Meral benim hayranlıkla karışık şaşkınlık duyduğum bir anne. Biri 3 yaşında, biri 5 aylık dünya tatlısı iki bebeği var. Hiç kitap okumamak için fazlasıyla bahanesi var aslında ama bizi yanıltıyor, 2. bebeğinden sonra bile okumayı bırakmayan gerçek bir kitapsever. Pek çok kitabı okumama vesile olduğundan, örnek olduğundan, kendisine teşekkürü bir borç biliyorum...
Son zamanlarda güçlenen bu iki tutkumdan bahsetmek istedim sizlere. Bu sayfalardan uzaktayken neler yaptığımı merak edenler için, aslında kendim için de, içimde ki tutkuya dem vuramayıp da yazdım...
Tutkularınız bitmesin hiç...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
6 yorum:
Okumak ve yazmak. Bence bırakılmamalı. İleri yaşlarda bunun ne kadar önemli olduğunu anlayana kadar.
Pınar hanım,çok uzun zamandır "elmalı tar"ınızın tarifini bekliyorum.Ne olur bizi daha fazla bekletmeyin
İyilikle,sağlıkla kalın
Emine Eker
oyle guzel anlatmissinki tutkularini, kendimi okudum gene sende.. bende yazardim siirler, hatta ufak hikayeler denemeler.. sonra klavye girince hayatimda kagit kaleme kustum. simdi kendi yazim bile yabanci, klavye ise ayni tutkuyu tetiklemediginden sanirim ben yazmiyor yazamiyorum.. ama okumak. iste buna bi engel yok.. bir satirda olsa muhakkak okuyorum her ortamda... meger bizim ortak noktamiz sadece yemek degilmis be pinarim :D bideneemmm :D
Ihsan Oktay Anar'in kitaplarindan okuma sansin oldu mu Pinar'cim?
Sevgilerimle
S.
Merhaba,
Üstüme vazife değil ama İhsan Oktay Anar'ın Suskunlar ve Amat isimli kitapları duruyor kütüphanemde okusam mı bekletsem mi diye düsünmekteyim.
İ.O.A kitaplarının hepsini severek okudum. Amat'ı henüz okumadım ama Suskunlar için beklemeyin derim.
Sonrasında, Kitab'ül Hiyel, Efrasiyab'ın Hikayeleri, Puslu Kıtalar Atlası...
Buradan Sevgili S. ye de cevap yazmış oldum.
Yorum Gönder