O kadar çok fotoğraf varki hepsini tek bir blogta yazamayacağımı düşünerek Safranbolu ve Kastamonu olarak ikiye ayırmaya karar verdim. Amasra' da Kastamonu yazısı ile birlikte olacak.
Önce Safranbolu diyerek fotoları yüklemeye başladım ama blogspot dayanamadı benim fotolarıma bir kısmını yükledi ama sonrasını yüklememekte inat ediyor. İnatlaşmayı ben bıraktım, blogum biraz sakinleşsin sonra geri kalanını yükleriz dedim:)
Gece yarısına doğru İstanbul'dan yol aldık. Safranbolu'ya çok erken bir saatte vardık. Sağolsun orda bizi karşılayacak olan hanın sahipleri kahvaltı sofrasını hazır etmişlerdi:) Biz dediğim grup 61 kişiden oluşuyor onuda belirteyim:) Bize sofra hazırlamak öyle kolay iş değil, bunuda ilerleyen saatlerde öğle yemeği sırasında gördük maalesef..
Bu hanın ismi sıkı durun arkadaşlar "Cinci Han" . Eskiden Safranbolu tarihi İpek Yolu üstünde olduğu için Osmanlı zamanında buraya Hanlar, Hamamlar yapılmış. Gelip giden yolcular dinlensin, ticaret gelişsin, buraya gelir bıraksınlar diyerek. Yalnız isminin neden bu şekilde verildiğine ben odaların kapısını görünce anladım. Normal insanın geçebilmesi için boynunu epey eğip te geçmesi gerekiyor:) Sanki bizlere göre değil de onlara göre yapılmış gibi..
Kahvaltı edilen bölümdeki lamba dikkatimi çekti.. Han'da her ayrıntı gibi lambada bu ahengin uyumlu bir üyesiydi.
Kahvaltı için Han'a doğru ilerlerken bizden başka uyanmış olanlarda vardı .. Oda fırıncılar idi. Safranbolu'ya özel bir simit yapıyorlar. Üzerinde susam filan yok benim çöreklerim gibi onlarda:)
Biz kahvaltıdan kalktıktan sonra ilçede canlılık başlamıştı. Erkenden dükkanlarını açanlardan biride Lokumculardı.
Safranbolu'nun özel lokumu Safran'lı Lokumu sevdim en çok. Çok hafif diğer lokumlara göre.. Safran, Eylül- Ekim aylarında açan lila renkli bir çiçeğin ortasındaki polarları, ve maddi değer çok yüksek. Gr fiyatı 10-14 milyon arası değişiyor. Safran kendisinin 100bin katı sıvıyı sarıya boyama özelliğine sahip. Yani 1 gr safran ile 1 ton suyu sarıya dönüştürebilirsiniz. Bunun için safran yapraklarını suya atıyorsunuz. Bu sarı suyu kullanıyorsunuz yemekte. Yani direk olarak safran ı atmıyorsunuz..
Biz gezmeye başladığımızda köy pazarı kurulmuştu, Benim dikkatimi en çok kabaklar çekti, acaba alsammı birkaç kg diye düşünmedim değil:) Yol boyuncada çeşit çeşit kabaklar satılıyordu. Özellikle birazdan geçeceğimiz Yörük köyünde..
Bu kedinin fotoğrafınıda eklemeden geçemedim. Bakışı çok keskin ve anlamlı, Kendi biraz pis ama:) Sanırım bacaların içinde geziyor:)
Turumuz başladı, Safranbolu'daki konaklar gezildi, Kaymakamlık binası, Saat Kulesi, Camiler, Külliyeler.. Safranbolu, Osmanlı İmp. luğu zamanında çok kıymet gören bir eyaletmiş. Bu kadar çok tarihi eserin yapılışı da bunu gösteriyor. Medresenin ortasında birde vakitname var. Güneşe göre ayarlanmış bir saat, Rehberin söylediğine göre 06.45 ile 17.10 saatleri arasını gösteriyormuş. Gittiğimiz gün hava kapalı ve sisli olduğu için biz saati tespit edemedik. Ancak çok çok dikkatli bakılırsa hafif bir gölge görülebiliyordu.
Hava beklediğimizde soğuk olunca her molada kendimizi lokumcu dükkanlarının üst katındaki cafe lere attık. Hava soğuk ama gelmişken ünlü Bağlar Gazozunu içmeden olmazdı. Bu gazozu Safranbolu dışında bir yerde içemezsiniz:) Titreye titreye gazozlarımızı içtik:)
Ekleyebildiğim fotoğraflar bu kadar, blog müsaade ettikçe kalan fotoları yükleyeceğim...