29 Mayıs 2007

ALMAN PASTASI & SİYAH ÇİKOLATALI KEK

Portakal Ağacı'ndan bir tarif: Minik Alman Pastası...
Benim yaptığım değişiklik, kremasını kakaolu değil vanilyalı yapmak oldu. Bunun için tarifteki kakao yerine 1 paket vanilya ekledim. Hamur çok fazla geldiğinden hamurun yarısından biraz fazlasını kullanarak 24 adet minik alman pastası elde ettim. Bu kadarı yeter deyip hamurun kalanı ile 3 adet paskalya çöreği, 3x3lü mini toplar halinde çörek yaptım. Küçük bir top hamuru da merdane ile açıp elmalı kurabiye gibi şekil vererek, 8 adet fıstık ezmeli kurabiye yapmış oldum. Çok bereketli bir tarif, misafirlerinize tek bir hamurdan birçok ürün çıkarabilirsiniz. Bu fikirleri de hem Hatice'nin sitesinde hem de Ufuk Hanım'ın sitesinde gördüm. Hamurun yarısından biraz fazlasını kullanınca, kremayı da yarı ölçü yaptım ve gayet yeterli geldi. Kreması durdukça lezzetlenen bir krema oldu. Pastanelerden aldığımız Alman pastasına benzedi.
Cumartesi akşamım Alman pastası yapımı ile geçti diyebilirim. Bir gün önceden pastalarınızı hazırlamanızı öneririm. Durdukça lezzeti güzelleşiyor.

Bu da pazar eğlencem... Tarifi, Boyut Yayınlarının Tatlılar kitabından, neredeyse 1 yıldır elimde olan bu kitabı yeni keşfediyorum. Çok güzel tarifler var ama özen istiyor. Eşim'in bana doğum günü hediyesi idi. Şimdiye kadar ancak 1 tarif uygulayabilmiştim. Bu tarifle birlikte iki etti. Her iki sonuçtan da çok memnun kaldım. Bu demek oluyor ki diğer tarifler de özel misafirlerimiz için yapılmaya devam edilecektir.

Bu tarifi uygularken yaptığım diğer şey ise hesap kitapdı. Tarif 22 cm lik kalıp içindi. Benim kalıbım ise 18 cm idi. Silindir hacim formülünden(Πr²h) oran yapıp 0, 67 oranını buldum. Bu orana göre diğer malzemeleri tek tek bu oranla çarpıp yeni miktarları bulup uyguladım. Sonuç başarılı oldu:) Ama size orjinal miktarları vereceğim. Siz kendi kalıbınıza göre aynı oranı yapabilirsiniz. Ama siz kekin taşma ihtimaline karşı kalıbı mümkünse biraz büyük tutun.

SİYAH ÇİKOLATALI KEK:

MALZEMELER:

185 gr margarin (Küçük parçalara bölünmüş)

250 gr siyah çikolata (Küçük parçalara bölünmüş)

215 gr kekun( ben bu miktar kadar una , 1 paket kabartma tozu ekledim)

40 gr toz kakao

375 gr toz şeker

3 adet yumurta

Çikolata Sosu: ( ben sosu yapmadım, sadece kiraz ve biraz hindistancevizi ile üstünü süsledim)

20 gr margarin (Küçük parçalara bölünmüş)

125 gr siyah çikolata (Küçük parçalara bölünmüş)
YAPILIŞI:

22 cmlik kelepçeli yuvarlak kalıbınızın içini aliminyum folyo ile kaplayın. Yağ ve çikolata parçalarını benmari usulu eritin. Bu karışımı, şeker ve yumurta ile karıştırın ve ardından 250 ml su koyarak iyice karıştırın. Un ve kakaoyu geniş bir kapta karıştırıp bu sıvı karışıma ekleyin.

Karışımı kalıba döküp önceden ısıtılmış 160 derecelik fırında 1 saat 30 dakika pişirin. Kalıptan çıkarmadan önce dinlendirin. Soğuduktan sonra kalıptan ve aliminyum folyodan çıkarıp, kabaran üst kısmı kesin. Böylece ters çevirdiğinizde tabanı pürüzsüz olacaktır. Keki ters çevirip üstüne yine benmari usulü erttiğiniz çikolatalı sosu hazırlayıp dökebilirsiniz. Çikolata tutkunları için bu önerilir, eğer benim gibi bu kadar çikolata yeter diyorsanız da meyve taneleri ve hindistancevizi ile süsleyebilirsiniz. Kek, brownie lezzetinde, hafif ıslak görünümde ve gayet lezzetli oluyor.

Afiyet Olsun....

Bu kadar tatlının yanına bir de tuzlu gider, Bu da tarifini daha önceden verdiğim, Mısır Unlu Tuzlu Kek, çok beğenilerek tüketiliyor misafirlerce... Ben de hem bu kadar pratik hem de bu kadar tutulduğu için bu tarifi çok seviyorum. İsteyenler için tarif bu linkte...


24 Mayıs 2007

ÇİLEKLİ KEK MASALI VE ERİK YAHNİSİ


BİR ÇİLEKLİ KEK MASALI
Bundan 10 yıl kadar önce, henüz ortaokul öğretiminde olan bir kız varmış. Bu kızcağız, mutfakta kek, kurabiye yapmayı pek severmiş. Bir gün komşusunda bir çilekli kek yemiş ve hayran kalmış bu keke. Komşusu tarifini vermiş, o zamanlar kızcağızın evinde mikseri yokmuş, mikseri de ödünç alıp bu keki yapmış ve sonuçtan çok memnun kalmış yine. Kızın annesi tatlı türü ile arası olmadığından çok yapmazmış evde böyle şeyler, kızı ise tam tersi, yemek yerine tatlı pasta türüne imiş merakı... Böylece annesinin mutfakta bıraktığı bu boşluğu kızı doldurmuş, denemelerine annesi ses çıkarmamış. Bazen acı olmuş yaptıkları tatlı olacağı yerde... Unutuvermiş, fırında yakmış bazen, bazense pişmemiş kekleri... Velhasıl bugüne değin gelmişler. Artık kızın evinde isteyebileceği her pasta, kek malzemesi var imiş. Ama o güzelim çilekli kekin tarifini kız kaybedivermiş bu geçen zamanda, lakin kız birden farketmiş ki o güzelim kekin tarifi hafızasından silinmemiş, aynen duruyormuş. Acaba doğru mu demiş, girmiş mutfağa, açmış fırını 180 derece'ye, önceden ısınsın diye... Ardından 3 yumurtayı almış eline, başlamış 1 bardak toz şeker ile çırpmaya... Mikserde çırpıldıkça köpük köpük olmuş yumurtalı şeker, 1 paket vanilya eklemiş bu karışıma çırpmış çırpmış, sonra mikseri bir kenara bırakmış, yarım paket margarini eritip(125 gr) eritip ılıttıktan sonra eklemiş karışıma, en sonda 1 paket kabartma tozu ile unu eklemiş. Koyu kek hamuru kıvamını yakalayınca, margarin ile iyice her tarafını yağladığı kek kalıbına döküvermiş hamurun yarısını. Kek kalıbı ise 10 yıl önce ki aynı kek kalıbı imiş. Annesi getirmiş meğerse, keki sen yapıyorsun, senin evinde dursun bu kalıp demiş...
Hamurun yarısını kek kalıbına boşalttıktan sonra ikiye böldüğü çilekleri dizmiş bir sıra ve ardından kalan hamuru yaymış kalıbın üzerine... Fırına sürmüş ve 40-50 dakika sonra harika kokular gelmeye başlamış, fırının kapağını hiç açmamış ta ki üstü bir güzel kızarana kadar...
Keki pişince fırından çıkarıp tel ızgara üzerinde soğumaya bırakmış, keki ılıyınca da ters çevirmiş dikkatlice pıt diye düşüvermiş tabağa kek tek parça halinde... Dilim dilim yapmış, misafirlerine ikram etmiş kız sonra bir bardak çayın yanına... Ve mutlu olmuş aradan 10 yıl geçtikten sonra aynı keki yaptığına, mis gibi çilek kokusuna... Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine...

ERİK YAHNİSİ

Bu yahniyi de kızın kayınvalidesi yapmış. Bu yemek Karadeniz mutfağına özgü imiş. Erikleri önce suda ıslatmışlar. Sonra 2 soğanı halka halka doğrayıp sıvı yağda kavurduktan sonra erikleri eklemişler. Erikler de biraz kavrulunca, 1 çay bardağı kaynar suyu ekleyip kısık ateşte suyunu çekene kadar pişmeye bırakmışlar.

Hepimize afiyet olsunmuş:)

21 Mayıs 2007

KURABİYE YE # 22

Bu ay ki etkinlik için benim iki tarifim var. Diğer kurabiye tariflerine şöyle bir baktım da epey verimli geçiyor bu etkinlik...
Alınan kalorilere aman dikkat, sonradan başımıza bela olmasınlar:)

CEVİZLİ İNCİRLİ KURABİYE

MALZEMELER

  • 300 gram incir

  • 100 gram margarin

  • 1yumuta

  • 200-250 gram ceviz

  • 50 gr Un

  • Üzerine serpmek için pudra şekeri

Yapılışı:
300gram incir yıkanıp kurulandıktan sonra kücük kücük doğranır. 100 gr. margarin eritilip soğuğa yakın olunca içine 1 yumurta+incirler+200 -250 gram ceviz (dövülmüş olarak)+
50gr un (tahmini 1-1,5 cay bardağı)
Hepsi beraber yoğurulacak ele yapışmayacak bir hamur elde edilir (Yapışacak gibi olursa un ilave edebilirsiniz)
Parça parça(küçük) kopartılıp tepsiye dizilir. 170 derecede yaklaşık 10 dakika kadar pişirilir.
Piştikten sonra üzerine pudra şekeri serpilerek servis yapılır.
Afiyet olsun

ELMALI KURABİYE

Malzeme :
4 İri elma , Tarçın, Ceviz içi = İç Malzemesi
4 yemek kaşığı şeker ,
1 su bardağı yoğurt ,
1 su bardak sıvıyağ ,
1 paket margarin ,
1 vanilya ,
1 tatlı kaşığı karbonat ,
Aldığı kadar un
Üstüne serpmek için pudra şekeri..

Yapılışı : Oda sıcaklığında erimiş margarin , yoğurt , sıvıyağ ve vanilyayı derin bir kaba alıp iyice elinizle eziyosunuz , yoğuruyosunuz . Sonra azar azar elenmiş un ilave ediyorsunuz, kulak memesi yumuşaklığında hamur elde ediyosunuz .Daha az da yumuşak olabilir. Yapmış olduğunuz hamurların ortasına rendelenmiş ve 4 kaşık şekerle iyice pişirilmiş cevizli , tarçınlı içten koyup , yan tarafları birbirinin üzerine gelicek şekilde kapatıyosunuz. Margarinle yağlanmış fırın tepsisine dizip , önceden ısıtılmış fırında 175-180 derecede 20 dk kadar pişiriyosunuz..( üzeri hafif pembeleşince -mümkün mertebe beyaz kalmasına dikkat edilmeli , ayrıca fırınların pişirme süresi +5 veya -5 olabilir ) Fırından çıkartıyosunuz , üzerine pudra şekeri serpip servis yapıyosunuz ..
Afiyet olsun...

17 Mayıs 2007

KİTAPLAR

Ocak ayında ki yazımda yeni aldığım kitapları tanıtmıştım. Aradan neredeyse 4 ay geçti ve ben bu kitapların üçünü okuyabilmişim ancak. yeni kitaplarım

Bu gruptan ilk başladığım kitap, Orhan Pamuk'un "Cevdet Bey ve Oğulları "adlı kitabıydı. Kitabın Cevdet Bey'in yaşamına ait olan kısmı gayet güzel ilerlerken, roman 2.kuşak ve 3.kuşağa geçtikçe büyüyü yitirdi benim gözümde... Bu kitap Orhan Pamuk'un roman hayatına adım attığı ilk kitabı. Bu kitabı okurken Orhan Pamuk'tan neden imza almayayım fikri doğmuştu. Bu kitapla birlikte bütün romanlarını okumuş oluyordum. Yayınevi ile bağlantıya geçip bu işin olabilirliğini araştırıp neden olmasın cevabını aldıktan sonra soluğu Cağaloğlu'nda almıştım. En sevdiğim kitaplarından birine imza almak istedim. Ama yıllar önce okuduğum "Yeni Hayat" kitabı üniversite kitaplığından ödünç alınıp geri verilmiş idi. Evde ki kitapları arasından "Benim Adım Kırmızı" ya karar kıldım ben de. Şu an rafımda Orhan Pamuk imzası ile duruyor kitabım. Yeni bir kitap çıkarmasını diliyordum, yayınevinden şu an için böyle bir çalışma yok cevabı gelmişti. Hemen ardından Nobel ödülünü alırken okuduğu "Babamın Bavulu" adlı metnin kitabı çıktı. Benim için de bir kitap anlamına gelmiyor bu kitabı.. Orhan Pamuk'tan gerçek bir roman kitabı bekliyorum...

Orhan Pamuk'tan sonra okuduğum diğer kitap Milan Kundera'nın "Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği" adlı kitabıydı. Milan Kundera, 1920 li yıllarda doğmuş nobel ödüllü Çek yazar...Sevgili Meral'in bana önerdiği kitap listesinin içindeydi bu kitap, başka yerlerde de duyduğum ünlü yazarın kitabı beni biraz hayal kırıklığına uğrattı. Başlık ile kitap içeriğini bir türlü bağdaştıramadım. Biraz siyasi, biraz zamanı geçmiş gibi geldi. Kitap ta geçenlerde beni rahatsız etti, azimle kitabı bitirip, benim daha barışık kitaplar okumam gerekli deyip Elif Şafak'ın Bit Palas adlı kitabına geçtim.
Bu kitap da kendiliğinden akıverdi... Bir apartmanın sakinlerini çok güzel işlemişti Elif Şafak. Lakin sonlar iyi olmadı, diğer kitaplarında da olduğu gibi... Bir de her kitabında karşılaştığım "Cin, Büyü", kavramları bu kitapa da sıkıştırılmıştı:) Elif hanım'ın bu konuyu her kitabında yer vermesine çok şaşırdım. Bu kitabı tavsiye edebilirim. Yazarın çok güzel tespitleri var, karekterler ve yaşananlar çok ilgi çekici ve akıcı bir kitap.

Bu gruptan son kitabım ve henüz elimde olan bitirmediğim kitap Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar adlı kitabı.. Bu kitabı uzun süredir merak ediyordum. Bu kitabın hikayesi de çok ilginç, yazarın vefatından sonra yayınlanıyor, aradan neredeyse 30 yıl geçmiş kitabın ilk basımından bu yana... Umarım kitabı okuyup bitirdikten sonra size tavsiye edebileceğim kitaplar arasında yer alır.

14 Mayıs 2007

Anneler Günü

Anneler günü bu güzel kahvaltı sofrasıyla başladı. Eşimin halası bize çok güzel bir sofra hazırlamıştı. Anne, babamız ve eltimlerle birlikte misafir olduk bu sofraya... Eltimin 3 yaşındaki oğlu Alp masaya ilk oturanlardan... Dedesi de kahvaltı tabağını hazırlıyor beyefendinin. Daha sonra da kahvaltısını dedesinin elinden yiyecek. Çok şanslı bu torunlar:) Kayınvalidemin söylediğine göre kendi çocuklarına bile bu kadar ilgi göstermemiş babamız, Alp çok değiştirdi onu diyor:) Darısı bizim evlatların başına:)

Anneler günü için bir pasta yapmak istedim. İçi neli olsun, kekini neyle ıslatmalıyım, üstünü nasıl süsleyeyim diye epey bir düşündüm, hatta kağıt kalem ile plan projesini yaptım:)

Sonunda Muzlu çikolatalı beyaz bir pasta ortaya çıktı...

Bir gün önceden yoğun bir günün ardından eve gelip pastayı yapmaya başladım. Çok çabuk bitireceğimi düşünürken mutfakta ki işim gece yarısına doğru ancak bitebildi. Görüntüsünün düzgün olmasına gayret ettim. Pasta yapma işi çok zevkli imiş. Başından sonuna kadar bir oyun gibi, pasta yapmak... Pasta yapmanın incelikleri ve dikkat edilmesi gereken noktalarla ilgili Sevgili Pastacı Burcu'nun verdiği bilgilerden faydalandım. İsviçre'den aldığım pasta sıvama bıçağımı ve pasta telimi ilk defa kullanmış oldum:) Evde ki çikolata stoklarının küçük bir kısmını dahi değerlendirebildiğim için de mutluyum:)

MUZLU ÇİKOLATALI BEYAZ PASTA:

Malzemeler:

  • 1 paket 2 katlı hazır pandispanya(24 cmlik)
  • Keki ıslatmak için 1,5 su bardağı meyve suyu( Ben ananas ve portakal suyu karışımı kullandım)

Ara Krema : 150 ml süt kreması, 150 gr sütlü çikolata

Üst Kreması: 1 paket krem şanti, 1,5 su bardağı yağlı soğuk süt, 1 paket toz krema sertleştirici

Arasına sermek için 3 adet muz ve yarım su bardağı fındık kırığı, yanları için ise file badem ya da fındık

En üstü için inci şekerlemeleri, toz kakao

Yapılışı: Bu pastayı daha çabuk yapabilmek için öncelikle ara kremanızı hazırlayıp soğumaya bırakın. Bunun için çikolatayı benmari usulü eritip içine süt kremasını katıp iyice karıştırın. Homojen parlak bir kıvama kavuşacaktır. Yaklaşık 45 dakika kadar bekledim ben. Ara ara karıştırarak soğumasını sağladım. Böylece krema pasta içinden hemen akmıyor. Krem şantiyi hazırlayıp buzdolabına kaldırın. Kekin alt katını alıp istediğiniz bir meyve suyu ile ıslatın. Arasına hazırladığınız çikolatalı kremayı döküp buzdolabına kaldırın. Buzdolabında krema biraz katılaştıktan sonra muz dilimlerini dizip yarım su bardağı kadar fındık kırığı serpin. Kekin ikinci katını da meyve suyu ile ıslatıp kapatın. Buzdolabında soğumuş krem şanti ile pastanızı iyice sıvayın. Yanlarına elinizle file fındık bezeyin.
Sıkma torbasına bir miktar krem şanti koyup üst kenarlarına tepecikler oluşturun. Hava sıcak olduğu için ben bu aşamadan sonra buzdolabına kaldırıp son süslerini sabah yapmaya karar verdim. Kalpleri oluşturmak için hazır şablonlardan faydalandım. Şablonu eşim tuttu ben de kakaosunu serptim.

Annelerimizin kalplerini oluşturduktan sonra incileri ekledim. Halamızın ve eltimin birer çocuğu, annemizin ise 2 çocuğu olduğu için, kalplerin ikisinde birer, birinde ise 2 inci var. Dikkat edenler farketmiştir:)
İşte beklenen an... Pastamız servis ediliyor. Eşim ve abisi bu anı çok beklediler:) Pasta severek tüketildi. Bunun için kahvaltıdan sonra epey bir ara geçmesini bekledim:) Yoksa yenmeyebilirdi belki de...

Akşama doğru yola koyulup İstanbul'un öteki yakasına geçtik, memleketten akradaşımın anne ve babasının daveti üzerine... Bir önce ki akşam mutfak telaşımın diğer sebebi ise bu keki yapıyor olmamdı. Davet edildiğimiz yerlere giderken illa ki kendim birşeyler yapıp götürmek istiyorum. Cumartesi akşamı vakit daralınca bir kek yapayım dedim, birçok dergi karıştırdıktan sonra biraz da pratik olduğu ve görüntüsü de güzel olduğu için Oktay Usta'nın tarifinde karar kıldım. Gittiğimiz evin hanımı Ayşe Teyze, birçok şey yapmıştı. Ama ben fotoğraflarını çekemediğimden sofrayı paylaşamıyorum sizlerle:( Sadece kendim yapıp götürdüğüm kekin fotoğrafını ekleyebiliyorum. Sofra'da olanları şöyle bir sayar isem; İçli Köfte, Zeytinyağlı Yaprak Sarması, Lahana Sarması, Mantılı Çorba, Dereotlu Peynirli Sodalı Börek, Pirinç Pilavı, Etli Yeşil Fasulye, Yoğurtlu Havuç Salatası, Mevsim Salatası, Kadayıf.

SUSAM MANTOLU TAHİNLİ KEK:

Malzemeler:
  • 3 yumurta
  • 1,5 su bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı sıvı yağ
  • 1 çay bardağı tahin
  • 1 çay bardağı soğuk süt
  • 1 paket kabartma tozu
  • 3 su bardağı un

Mantosu İçin: 1 tatlı kaşığı margarin, 1 çay bardağı susam, 1 çorba kaşığı kırılmış ceviz


Yapılışı: Yumurta ile şeker 5 dakika boyunca iyice çırpılır, bu aşamadan sonra karıştırmalar yavaş ve tahta kaşıkla yapılacak. Sıvı yağ ve soğuk süt eklenir çırpılır. Tarifte aldığı kadar un denmişti ben ne kadar un aldığını ölçüp yazdım sizler için:) 3 su bardağı un ve kabartma tozunu ekliyoruz. En son tahini de ekleyip karıştırdıktan sonra kek kalıbını hazırlıyoruz. Kek kalıbını fırça yardımıyla margarinle yağlayın. Ben bu yağlama işi için yumuşak kase margarinleri kullanıyorum. Susamları kalıbın içine serpiştirip, kalıbı çevirerek duvarlarına ve kalıbın her yerine susamların iyice yapışmasını sağlayın. Ben ceviz kırıklarını kalıbın tabanına sermeyi tercih ettim. En üstte görüntüsü daha güzel oluyor böylelikle... 170 derecelik önceden ısıtılmış fırına sürüp 40-50 dakika üzeri iyice pişene kadar pişirin. Afiyet olsun.

Bir Anneler Günü...


Her zamankinden biraz daha farklı duygularla kutladığım bir anneler günü idi benim için. Bir gün önce yorucu bir gün geçirdikten sonra bebişimin hareketlerini hissedemediyince gelen can sıkıntısı, ertesi gün yapılan mükellef kahvaltı sonrasında tekrar hareketlerini hissedince gelen mutluluk...
Annelik böyle bir şey sanırım. Mutluluğun yavrusuna koşullanması... Onun iyiliği ile sevinmek, dertleriyle telaşlanıp üzülmek... Ta ki ömrünün sonuna kadar.
Zor bir işe giriştin be Pınar...

Tüm Annelerin ve Anne adaylarının anneler günü kutlu olsun...
Anneler günü için yapılanlar, edilenler pek yakında bu yazıya ek olacaktır.

8 Mayıs 2007

BİR YAZ RÜYASI: DONDURMA

Bu benim bıcırık yiğenim, dondurmasına kavuşunca pek bir şımarmış anlaşılan:) Yaz rüyası demiştim ama bu dondurma yenildiği vakit kıştı:) Şimdi ki çocuklar çok şanslı, bizim çocukluğumuzda dondurmanın yüzünü sadece yazları görürdük. (Bu arada ben de başlamışım, bizim çocukluğumuzda, bizim zamanımızda ile başlayan cümlelere... Yaşlanıyoruz galiba:)))
Bu da arkadaşlarla gittiğimiz bir kafede yediğimiz dondurma kızartması...
Evvel ki yaz tatilinde eşim ve eltimlerle bir tatil köyüne gitmiştik. Meksika mutfağı adı altında bu kızarmış dondurmadan yapmışlardı. Eşim dondurmaya bayılmıştı. Bende şefden tarifini istemiştim:) Eve gelip eltimle birlikte yapmaya çalıştık, biz yapamayınca beyler ele aldı işi... Ama yine de tatil köyünde yediğimiz kadar iyi olmamıştı (Beyler memnun oldu en azından, işe elini sürmelerinden kaynaklanıyor olabilir bu durum:)
İstanbul'da ki bu kafeyi keşfetmem iyi oldu, eşimi de götürmek istiyorum ilk fırsatta, masanın boşalmış tabaklarla dolacağına eminim:) Bu dondurma da eşimin Zonguldak çarşısında ki meşhur İstanbul Pastanesinde benim için yaptırdığı dondurma:) Hem gül, hem dondurma ( katlar vanilya ve karamel tonlarında, son yapraklar ise antep fıstıklı:)) Herkese tek kişilik bana iki kişilik dondurma hazırlanmıştı nedense:)
Ve bir film: Dondurmam Kaymak, bu filmi geçen sene seyrettikten sonra Limonlu Dondurma merakı başlamıştı bende. Çünkü resimde de gözüken dondurmacımız o kadar çok methediyordu ki dondurmasını, hazır gıda sektörüne savaş aşmıştı tek başına. Ben de soğumuştum gerçekten hazır dondurmalardan. Kaymak tadında ki limonlu dondurma tadını belki bulabiliriz diyerek Bolulu Hasan Usta'ya gidip Limonlu dondurmasından yemiştim. Hayal ile gerçek tutmamıştı, dondurmayı bitirememiştim bile, en azından bu hevesimi gerçekleştirmiş olduk. Limonlu dondurma bana göre değilmiş, bunu da anlamış oldum:)

Hazır gıda sektöründen de yeni dondurma denemelerim, çok beğendiklerim oldu ama buraya yazarak reklamını yapmak istemediğimden burda bahsetmeyeceğim.

Evde kendi kendime dondurma tabağı hazırlama denemeleri yapıyorum. Kiloluk dondurmalardan alıyorum. Dondurma kaşığı ile kuplara dondurmaları pay edip benmari usulü erittiğim çikolatayı döküyorum. Rulo gofretlerden ikişer üçer dizip, çilek ve muz dilimleri ile süslüyorum. Çileği bütün olarak çikolata sosuna batırıp üzerine bırakıyorum. Bol fındık kırığı ile de son noktayı koyuyorum.

Bu yazıyı okuduktan sonra herkesin halini düşünebiliyorum:) Dondurma, dondurma diye geçen sayıklamaları duyar gibi oluyorum:)
Rüyalar gibidir dondurma yemesi, kısa sürer ama yine de çok güzeldir. Bazen rüyanızdan uyanmak istemeyebilirsiniz..

7 Mayıs 2007

Ben geldim... Ben zaten hep burdayım:)


Herkese Merhabalar:) Bana göre kısa ama eminim blog dünyasına göre uzun bir aradan sonra yine burdayım...

Sanılmasın ki tembellik yapıyorum, bilakis çok da verimli geçen bir dönemdeyim. Hem işyerimde hem de evimde verimli bir dönem geçiriyorum. Hamileliğin altın 3 ayını geçirdiğimden sanırım.

Paskalya çöreğinin tarifini bir türlü ekleyememiştim. Paskalya etkinliğine bizi davet eden arkadaşım Kostas'a sürpriz yapmak için bu çörekleri yapmıştım. Ama babamın rahatsızlığı sebebiyle paskalya akşamına gidemedik ve paskalya çöreklerini tatmasını istediğim gibi birçok kişi tadamadı. Paskalya çöreği için birçok tarifi inceledikten sonra Hürriyet'in sayfasında gördüğüm Fındıklı Paskalya çöreği tarifinde(2.tarif) karar kılmıştım. Tarife buradan ulaşabilirsiniz.

Yurtdışında ki arkadaşların haftasonları yaptıkları gezileri okuyunca(Pia), özellikle Berceste'nin Camden Town yazısından sonra neden bizde keşfetmiyoruz çevremizde ki ilginç yerleri dedim ve haftasonu eşimle Eyüp'te bir gezi yaptık. Çok kalabalık olduğundan evimize yakın olmasına rağmen haftasonları gitmeye çekindiğimiz bir yer haline geldi. Eşim ısrar etmese yine de benim dışarı çıkacağım yoktu ama neyse ki içimizden biri harekete geçiyor. Evimizden Eyüp'e kadar yol boyunca parkta ki piknik kalabalığını seyrede seyrede gitmek büyük keyifti. Rengarenk, cıvıl cıvıl:)

Gerçi pazar günü sonunda herkes dağıldığında ortalık birer çöp yığını haline geliyor. Neyse ki Belediye işçileri gelip tekrar eski haline getiriyorlar. Belediye daha çok çöp kutusu bıraksa, halkımız da şu vurdumduymazlığından kurtulsa bu kadar çok temizlik işçisine gerek de kalmayacak, bu da ayrı bir durum.

Yürüyerek Eyüp'e vardığımızda önce kendimize ödül niyetinde birer dondurma aldık eşimle. Sonra çimlere oturduk, özlediğimiz birşeydi bu:) Derken bir cami avlusuna girip birazda orada oturduk, derken bir kız çocuğu elinde yeni yapılıp henüz kurumamış bir ebru sayfasıyla geçiyordu, hemen kaynağını sordum ve kaynağa çok yakın olduğumuzu öğrendik. Eyüp'te Mehteran bölüğünün bahçesinin içinde ufacık bir odada yapılıyordu bu ebrular, bir tek ustanın elinden çıkıyordu. Sizler için fotoğraflamadığıma çok pişmanım ama yolunuz düşerse Eyüp Evlendirme dairesine yakın olan bu bahçe içinde ki odaya uğrayıp Ebru ustasını seyretmenizi isterim. Su üzerinde ki belirsiz boya şekillerinin bir anda nasıl harika bir laleye ya da güle dönüştüğünü bir görün siz de.... Bahçeden merdivenle de camiye çıkılıyor. Bu caminin avlusu da çok hoşuma gidiyor, bu avlu da oturup biraz sakinliğin tadına varıp yolunuza devam edebilirsiniz. Eyüp'ün bütün kalabalığından arınmış bu iki yeri ilk Eyüp ziyaretinize ekleyin derim. İlk fırsatta bu mekanı fotoğraflayıp sizlerle paylaşmayı istiyorum.

Bir önce ki hafta ise çok güzel bir sofraya konuktuk. Bütün doğallığını korumuştu sofra, tıpkı memleketleri Adıyaman'da olduğu gibi yer sofrasında idi. Benim çok severek yediğim kuru biber ve patlıcan dolması ile soğuk çorba vardı. Dolmanın tarifini ben de vermiştim bloğumda, soğuk çorba ise uzun zamandır dilimde idi, aşurelik buğday ve hafif ekşitilmiş ayrandan yapılıyor. Yaz günlerinde serinlemek için benim de sık sık yapacağım bir çorba olacak. Sofranın bir başka güzelliği de bizim pide dediğimiz kimi yörelerde ise açık ekmek diye geçen ekmeğiydi. Yakınlarında bu şekilde ekmek satan bir fırın varmış, memleketimi özlediğimi anladım, keşke bizim yakınımızda da böyle bir fırın olsa, evde ki ekmek tüketimi epey artardı sanırım. Ekmekler soğumasın diye sofranın sonunda örtüye sarılı olarak duruyor...

Ben de boş durmadım. 18 cm lik kelepçeli kalıbımı kullanıp mini bir cheesecake yaptım. Eşim şimdiye kadar yaptıklarımın arasında en güzeli olduğunu söylüyor. Limonlu cheesecake benim en sevdiğim tatlı diyebilirim.
Kendi ekmeğimizi yapmaya devam, bu çiçek ekmek hep sofralarımız da olacak bundan sonra...
Bu arada harıl harıl etamin işlemeye devam ediyorum. Ama maalesef henüz bitmediğinden paylaşamıyorum. Bu sefer işlediğim model ilkine göre iki kat daha büyük. Beni o kadar güzel dinlendiriyor ki, ev işlerini yaptıktan sonra açılır tekli koltuğa serilip alıyorum elime. Sanem'e tekrar sevgi ve teşekkürlerimi yolluyorum.