31 Aralık 2009

2010

Bu
Yılbaşı
Ağacımı
Hediyelerle
donatmak yerine,
her dalını bir dostumun
adı ile süslemek istedim.Yakın
dostlar, uzakta olan arkadaşlar. Eski
arkadaşlar, yeni dostlar. Her gün gördüklerim
ve ara sıra görüşebildiklerim. Hep aklımda olanlar
ve sıkca unuttuklarım… Her zaman yanımda olanlar ile
olamayanlar Kötü gün dostlarım, hep destek olanlar...Istemeden
üzdüğüm dostlar ve istemeden beni üzenler.... Cok yakınımda olanlar,
ulasamadiklarim, yıllardır görmediklerim, özlediklerim.... Vefa borcu olduklarım.
Bir telefon uzaklığında olanlar. Alçak gönüllüler, gönülden sevenler... Az yada cok
hayatıma girmiş tüm isimler…. Bu agaçta hepsinin kökleri sağlam, dalları uzun ve Güçlü
olacak. İsimleri daima asılı kalacak… Her yeni yıl, eskilerin yanına yenileri eklenecek. Zor anlarda
ağacımın gölgesi dostları,
ve dostlukları bir nefes
serinletecek. Yeni yılla gelen
tum umutların, yeni başlangıçlarn,
dostların, bütün yeni günlerinizi
aydınlatması ve sizlerle
daha güzel an' lar
paylaşmak dileğimle....




Mail trafiğinde bana ulaşan bir yazıdan aktarılmıştır. O kadar hoşuma gitti ki paylaşmadan edemedim.
2010 da daha çok paylaşımda bulunmak, daha çok gezip görmek, daha güzel daha çok fotoğraf çekmek, daha çok tarif denemek, sevdiklerimizle daha çok biraraya gelmek, daha çok yeni deneyimler ve mutluluklar yaşamak istiyorum.
Sizin de iyiden güzelden yana daha çoklarınız olsun hep...

28 Aralık 2009

YILIN SON KONSERİ...

Dün akşam Fatih Erkoç'un Kanyon'daki konserindeydik. Açık havada, senfoni orkestrası eşliğinde müthiş bir keyifti... Rockfeller meydanındaki konserlere hep imrenirdim. Artık bizim de yeniyıl konserlerimiz var:)



İlgi yoğundu, üst katlara çıkıp balkon kenarında zar zor yer bulduk kendimize...




O kadar da güzel bir hava vardı ki, ılık bir rüzgar eşlik ediyordu bu konsere...

Bu konserlerin devam gelmeli... Müthiş bir keyifti. Senfoni eşliğindeki konserler hep güzel oluyor...

Işıkların suda ki aksini izlerken, My way'i dinlemek...
Ardından Taksim'e geçip, bir yeniyıl hatıra fotoğrafı çektirmeden olmazdı...





25 Aralık 2009

PORTAKALLI ZERDEÇALLI KEK

Tamam biliyorum sayfa da sürekli kek görmekten bıktınız ama ben farklı kek tarifleri denemekten hiç bıkmadım:)

Tarif, Boyut yayınlarının "Dünya mutfaklarından Tatlılar" kitabından.

Tarifin adı "Safranlı Kek" idi, aynı görüntüyü Zerdeçal ile de pek rahat elde ederiz dedim ve buna göre yaptık kekimizi...

Portakallı Zerdeçallı Kek


Malzemeler:


  • 250 ml (bir su bardağı) taze sıkılmış portakal suyu
  • 1 çorba kaşığı rendelenmiş portakal kabuğu
  • 1 tatlı kaşığı dolusu Zerdeçal
  • 3 adet yumurta
  • 155 gr pudra şekeri
  • 250 gr un
  • 370 gr toz badem
  • 125 gr tuzsuz tereyağı ya da margarin
  • pudra şekeri, ekstra üstü için
Yapılışı:Fırınımız 180 C de. 22cmlik kelepçeli kalıbımız tabanı hafif yağlanmış durumda.

Zerdeçalı, portakal suyunu ve kabuklarını cezvede karıştırıp kaynamaya bırakıyoruz. 1 dakika kaynatıp ateşi söndürdükten sonra yağı ekleyip eritmeye bırakıyoruz.

Yumurta ile pudra şekerini krema kıvamına gelene kadar mikserde çırpıyoruz. Elenmiş un, badem, portakal suyu karışımını ekleyip iyice karıştırdıktan sonra kalıba döküyoruz.
1saat ya da kekin ortasına batırdığınız bıçak ya da kürdan temiz çıkana kadar pişiriyoruz.
Fırından çıkarıp, 15 dakika tel ızgara üzerinde soğuduktan sonra kalıptan çıkarıyouz.

Kekin kabaran kısmını ben bıçakla kesip keki ters çevirdim. Yani tabanı üste gelmiş ve düzgün bir görüntü sağlamış oldum. Üzerine pudra şekeri serpip servis edin. Fotoğrafları önce akşam ışığında çekmek zorunda kaldım. Sonra dün sabah izin alıp evde bulunduğum kısa vakitte de gün ışığında ki fotoğraflarını çektim ancak geçen vakitte kek 4 dilimden 2,5 dilime düşmüştü. Dilimleyerek çoğaltıp ince dilimli hallerini çektim ancak kalın dilimler daha göz dolduruyor. Işık sıkıntısından kötü de çıkmış olsa bu iri dilim hallerini de paylaşıyorum.

17 Aralık 2009

5. YIL'DA SEVGİLİYE...




Gerçek bir sürpriz yapabilmek hiç kolay değil.
“Sabır” en önemli yapı taşınız olacak…
Sabretmeyi içinizdeki coşkuyu heyecanı taşırmadan kendinize saklamayı bilmeniz gerek…
Titizlikle çalışmak, planlamak…
En sonunda da bu işin keyfini çıkarmak…
Şaşırmış, bunu beklemeyen kişinin yaşadığı katbekat artmış keyfine şahit olmak… Uzaktan da olsa…
Bu kişi sevgiliniz, 5 yıl boyunca aynı yastığa baş koyduğunuz kişi ise keyfi bir başka…







Bu keyifle bir de üstüne şiir yazmak gelirse içinizden tutmayın siz de benim gibi…
Acemice de olsa, dar vakitte de yazılmış olsa iliştirin sürprizinize…
Tek harfiyle oynamayın sonradan da bırakın ilk hali yansıtsın, o da öğrensin kendi gibi bir şiir olmayı…


"
Sen doğmadan hayatıma, geceyi yaşıyordum.
Sen görünüverdin, gündüzüm oldun…
Ne güzel şeyler yaşattın bana…
Sevilmenin tadına
Sevmenin tadına vardım
Ruhuma, ömrüme eş oldun…

“Seninle her yere” ile çıktık yola,
Gezdik gördük dünyayı, türlü güzelliklere ilklere şahit olduk birlikte…
Ne güzel anılar oldu onlar,
Andıkça mest olduğumuz, baktıkça keyiflendiğimiz fotoğraflarımız var …

Geçti yıllar, 5. yılımızdayız şimdi.
Ama sanki daha dün gibi karşılaştığımız ilk an,

5.yılda her şey daha güzel,
Aşkımızın meyvesiyle…
Daha nice birlikte geçen güzel yıllarımız olsun
Muhtacım gözlerine
Muhtacım sözlerine
Muhtacım sevgine
Hep yanımda ol

Sevgilime…"



7 Aralık 2009

BAHARATLI ELMALI KEK



ELMALI KEK

Bu kekin tarifini eltimden almıştım. Sonrasında sadece içine iki baharat ekledim.
Tarifte tarçın vardı zaten, onlara eşlik etsin ve şifasını artırsın diye bol zencefil ve zerdeçal eklemesiyle melez bir kek oldu. Rengi zencefilin etkisiyle koyulaştı.

İçinde hiç yağ yok efendim. Şaşırmayın. Hiç bu kadar yumuşacık bir kek yememiş olabilirsiniz. İçindeki minik elmalar o kadar harika bir kıvam veriyor ki bu keke, büyükler de küçükler de çok seviyor… Son bir iki aydan bu yana her hafta mutlaka pişiriyorum. 8 tam porsiyon çıkıyor diyebiliriz.
Hemen tükeniveriyor. Zaten fazla kalması da iyi değil. Nemli bir kek olduğu için dışarıda çabuk bozulabilir. Ayurveda uzmanları der ki yiyeceklerin sahip oldukları enerjiyi kaybetmemeleri için mümkün olduğunca taze yiyecekler tüketmek gerekir.

Malzemeler:

• 2 orta boy elma
• 1 bardak toz şeker
• 1 bardak elenmiş beyaz un
• 2 yumurta
• 1er tatlı kaşığı tarçın, zencefil, zerdeçal
• 1 paket kabartma tozu

Yapılışı: Yumurta ve şekeri çırpın. Elmaların kabuğunu soyup küçük küçük doğrayın. Unu, baharatları ve kabartma tozunu ekleyip karıştırın. Çok zor karışıyor. Un gözden kaybolunca yağlanmış 22 cm lik kelepçeli kalıba döküp 180 dereceli fırında pişirin.

Not: Üzerine ceviz dizebilir ya da toz cevizi içine ekleyebilirsiniz. Fotoğraflardaki keki yaparken ben her ikisini de es geçmişim… Fırını açıp kekin sönme riskini de göze alamadığım için bu keki sade tükettik.

1 Aralık 2009

SIRA BANA GELDİ...

Sonunda beklenen haber geldi. Domuz gribi aşılanma işlemi 24 yaş üstüne de 2 Aralık itibariyle yapılabiliyor. Şu an tek açıkta kalan 50 ile 65 yaş arasında kalanlar. Onların ne günahı var ki? Umarım bu yaş grubunda olup aşılanmak isteyen vatandaşlarımız için de bir imkan sunulabilir.

Efendim ben yarın gidip aşımı olacağım.
Can Paşa aşılananı 15 gün oldu. Yani antikorları yeterli güce ve sayıya ulaştı:) Ben de aşı olduktan sonra bir 15 gün kendimi koruyabilirsem bu iş tamamdır.
Eşime gelince, grip olduğunu hiç görmedim 5 yıllık evliliğimiz sürecinde. Maşallah diyelim ancak aşı olmanın zararı olmaz. O da olmaya çalışacak işten fırsat bulursa…

Ailecek aşı dostu ilan ediyoruz kendimizi:)

24 Kasım 2009

ŞİFALI KEK



Birçok kek tarifi yapılabilir şifalı olmak üzere ama benim için bu kek şifalı keklerin atasıdır. O yüzden şifalı kek ismini ona vereceğim. Diğer keklerin ismi farklı olabilir, Elmalı kek, Balkabaklı kek gibisinden…



Bütün tariflerde baş tacı edeceğimiz bazı baharatlarımız olacak.
İşte bu baharatların kralı, Zencefil… Çünkü o bir bağışıklık güçlendirici...


Kraliçesi ise Zerdeçal... Çünkü o Alerjilerle savaşıyor, Astımlılara yardım ediyor.



Valemiz ise tarçın, çünkü o çok çekici, iştah açıcı, bebeklerin tam damak tadına göre…


Asımız ise muskat…
Diğer malzemelerimiz ise sayıları tamamlıyorlar…
Kuru meyveler(kayısı, incir, hurma, üzüm, dut)
Ve tazesinden elma…









Yağ ve şeker miktarımız ise sadece yarımşar su bardağı olacak.

Malzemelerimizi anlattık gibi ama bir özet yapalım…
• 2 yumurta
• ½ su bardağı toz şeker
• ½ su bardağı sıvı yağ
• 1 su bardağı süt
• 1 elma(soyulmuş, küp küp doğranmış)
• 3-4 sarı, 3-4 de esmer kuru kayısı doğranmış
• 3-4 kuru incir doğranmış
• 3-4 medine hurması doğranmış
• 1 çay bardağı kuru üzüm doğranmış
• 1 dolu tatlı kaşığı zencefil
• 1 dolu tatlı kaşığı zerdeçal
• 1 tatlı kaşığı tarçın
• Bir tutam muskat cevizi rendesi( bir cevizin ancak 4de biri kadar)
• 3 bardak kadar un.
• 1 paket kabartma tozu

Yapılışı: Fırın 180 derecede, hemen ısıtmaya başlamayın durun, meyveleri doğramak filan vakit alabilir. Boş yere elektrik sarfiyatı olmasın.
Yumurta ve şeker çırpılır, köpük köpük olur, şekilde görüldüğü gibi…
Sonrasında süt ve yağımız ilave edilir. Baharatlarımız eklenir, ardından 2 bardak un eklenir ve kabartma tozu eklenir. Elenmiş unu karıştırmadan diğer malzemeleri doğrayarak ekleyin. Elediğiniz una bulanınca pişerken meyveler çökme yapmayacaklardır. Ardından hamurun kıvamına göre kalan bardağı yavaş yavaş ekleyin. Artırma eksiltme yapabilirsiniz. Koyu bir kek kıvamınız olacak. Yağlanmış 26 cmlik kelepçeli kalıba aktarıp ısıtılmış fırına sürelim. Kürdan testi başarılı olunca çıkarıp soğumasını bekledikten sonra kalıptan çıkarıp servis edebilirsiniz. Yanına c vitaminli taze sıkılmış portakal suyu öneriyoruz.

Bebeklere zencefili, zerdeçalı normal koşulda yedirmek içirmek mümkün değildir, çünkü ikisinin de tadı acıya yakındır. Ancak kek içinde şekerin etkisiyle fark etmeden tüketiveriyorlar işte.


-Nasıl olmuş oğlum, göster bakalım kekini...
-Anne çatal ile zor oluyo bu iş, ellerimi de yıkamıştım zaten, boşverelim çatalı…

Yeni temizlenmiş mutfak kek kırıntıları ile dolar ama anne mutlu mesut karışmaz, bu güzel anın fotoğraflarını çekmeyi tercih eder...




21 Kasım 2009

ŞİFALI TARİFLER BAŞLIYOR

Bebeklerin/çocukların da yiyebileceği şifalı tarifler başlıyor...
ilk tarifimiz şifalı kek...


2009-11-21, ŞİFALI KEK 036

2009-11-21, ŞİFALI KEK 004
2009-11-21, ŞİFALI KEK 006

17 Kasım 2009

DOMUZ GRİBİ AŞISI


Uzun zamandır polemik konusu olan domuz gribi aşısı sonunda Türkiye'de de sağlık ocaklarında yapılmaya başlandı. Bu imkandan sadece kronik hastalıkları olanlar ile 6ay-5 yaş arasındaki bebekler/çocuklar faydalanabiliyor şimdilik.
Aşı hakkında ki türlü polemikleri benim aklım almıyordu. Haberleri takip edişim aşı ne zaman başlayacak bunu öğrenebilmek içindi. Nihayet beklediğim haber yayınlandı. Aşı için tarih belirlendi.

Maalesef Can'ın astım problemi olduğu 1 yaş itibariyle kesinleşti. Doktorumuzun kontrolünde o gündür ilaçlarımızı düzenli olarak kullanıyoruz. Astım artık düzenli tedavi ile küçük yaşlarda tedavi edilebilir bir hastalık.
Astımlı olanlar bilirler grip olmak çok kötüdür. Çünkü normal bir insanın ya da bebeğin geçireceği gibi geçirmezler. Akciğerler tepkisini verir, hırıltılar başlar. Ardından kortizonlu tedaviler başlar. Bu yüzden gripten korunmak astımlı olanlar için çok çok daha önemlidir.
Bu sene yazın sonunda Can normal mevsim gribi aşısını oldu ve 3 aydır burnu bile akmadı. Öksürük yok, hırıltı yok.
Bu sebepten tartışmaları anlamsız buluyor ne zaman aşılama başlayacak diyordum. Doktorumuzla da aynı fikirdeydik. Şiddetle tavsiye ediyordu. Astım olsun olmasın.
Zaten aşıyı tavsiye etmeyen doktorlardan şüphe ediyorum.
Velhasıl Sağlık ocağını gün aşırı arıyorum ama yanıt hep olumsuz, aşılama halen başlamamış. Derken cuma akşamı sağlık bakanlığı basına aşılamayı 16 Kasım Pazartesi başlatacağını duyurdu. Aşıların dağıtımında yaşanan gecikmeden dolayı, bizim sağlık ocağında ise en erken Salı sabahı başlanabildi. Zaten başlanmasaydı da telefonla bilgisini Sağlık Bakanlığından aldığım diğer yakın noktalardan birine gidecektik... Kolay değil bütün sağlık ocaklarına aynı anda aşıyı dağıtmak. Neyse ki gerek kalmadı.
Salı sabahı ocağın ilk aşılanan bebeği Can idi. 1 numaralı aşı kartımızı aldık.
1 ay sonra da 2. aşılama için gideceğiz.
Aşının etkisini gösterebilmesi için 15 güne ihtiyacımız varmış. Ondan sonra kim korkar Domuz gribinden artık.

Ebeveynlere de tavsiyem bebeklerinizin/çocuklarınızın hasta olup çok daha fazla yan etkisi ve riski olan ilaçları/tedavileri almalarına sebep olmaktansa biran önce aşı olmalarını sağlayın. Her gün haberlerde ölenlerin sayısının arttığını görüyorsunuzdur, inanın ilerleyen zamanlarda bu sayı daha da artabilir. Korkunuz artmasın, sonradan pişmanlıklar yaşamayın. Bunun yerine aşınızı yaptırın, içiniz rahat etsin.

Sağlık bakanlığının grip ile ilgili web sayfasını ziyaret edip daha fazla bilgi sahibi olabilirsiniz.
Açalya'nın ilgili yazısını okuyabilirsiniz.

LİMONLU KEK

LEMON CAKE MIDDLE
Yine aylar geçti, mevsimler geçti hatta, bloğa yazı eklemek kısmet olmadı. Tatilin son iki yazısını bile yazamadım. Sevgili Açalya'nın neredesiniz yorumu ile silkelendik ve geri dönüşün yollarını aramaya başladık. Dönüşün şereflisi bir tarif olsun, fotoğraflar olsun istedim. Başladık yabancı tarifleri dolaşmaya...
Hem göze hitap etsin hem damak tadımıza deyip hiç tereddütsüz limonlu kek fırında yerini aldı.

LEMON CAKE 3

Malzemeler:
100 gr tereyağı/margarin
75 gr toz şeker
155 gr un (elenmiş)

Üst katman:
4 adet yumurta
250 gr toz şeker
60 ml limon suyu
1 tatlı kaşığı limon kabuğu rendesi
30 gr un
1/2 tatlı kaşığı kabartma tozu

LEMON CAKE FIRST
Yapılışı: Fırını 180 dereceye ısıtın. 20x30 cm ebadında bir kek kalıbını yağlı kağıt ile kaplayın. Kenarlarından pay bırakın.
Yağ ve şekeri mikserde köpük köpük olana dek çırpın. (Bu yöntemin adı creaming diye geçiyormuş)
Unu ekleyin. Karışımı kalıbınızın tabanına yayın. 25 dakika ya da altın rengini alana dek fırınlayın. Fırından çıkarıp soğumaya bırakın.
Yumurta ve şekeri mikserde 2 dk. ya da köpük köpük olana kadar çırpın. Limon suyu ve kabuğunu ekleyin. Un ve kabartma tozunu da ayrı bir kapta karıştırarak ekleyin. Pişirdiğiniz soğumuş olan kekin üzerine bu karışımı dökün. 25 dakika ya da katılaşana kadar çırpın. Sıvı olarak gördüğünüz karışım koyulayıp katı hale gelecektir. Kalıbından çıkarmadan soğumaya bırakın. Pudra şekeri serperek servis edin. Dilerseniz ekstra pudra şekeri olmadan benim gibi sade de tüketebilirsiniz. Yanında güzel bir kahve ile açık hava da, Can yeşillikler arasında koşturuyor... İşte keyif bu...
IMG_7828

30 Temmuz 2009

VENEDİK...

Padova'dan yola çıkıp hedef Venedik diyoruz ancak GPS imiz yeni yapılan otobanı tanımayıp bize tarlada gidiyoruz muamelesi yapıyor. Anlıyoruz ki çıkışı kaçırdık. ilk çıkıştan çık kuralından buluyoruz yolu, Mestre'den trenle devam edeceğiz. Ancak arabayla istasyona kadar gitmek mümkün olmuyor bir türlü. Yolumuzu tren rayı önünde kırmızı ışık kesiyor. En az bir 40 dakika kadar tren yolunun önünde kuyrukta bekliyoruz. Nihayet kol kalkıyor ve geçiş izni alıyoruz. Ancak önce bir market bulmalıyız. Malum kahvaltıları otelde yapmayı reddetmiştik. GPS e soruyoruz en yakın market olarak COOP'u gösteriyor bize. İsviçre'den alışığız bu isme. Hemen bulup alışverişi yapıp çıkıyoruz.
Biraz serinmiş market...
at supermarket Sıra bir park bulmaya geldi, gps onu da buluyor bize hemen. Can italyan arkadaşlarının bisikletlerine sulanıyor. Çocuk her yerde çocuk, vermek istemiyor tabi, hemen itiraz geliyor. Ebeveynleri de -"lei é piccola piccola" deyip bizim Can'a izin vermelerini öğütlüyorlar... Sohbet açıyorlar ama italyancamız yeterli gelmeyince anlayıveriyorlar. Çok samimiler, güleryüzlüler...

Bizim yolumuz uzun deyip kalkıyoruz, araba park yeri bulmamız gerekiyor. Arabayı istasyona daha yakın parkedelim diyoruz. Parkyeri bulduk, istasnyona girdik, tren biletini aldık, trene bindik diyene kadar saat oluyor 12.30, sonunda varıyoruz Venedik'e, güzel bir yola açılıyor, karşımızda güzelim deniz manzarası... Haydarpaşa tren istasyonunu hatırlatıyor bana. Bu manzarayı çekmeyi unutmuşuz... Merdivenler kesiyor yolumuzu, çocuk arabasını taşımaya buradan başlıyoruz. VENICE Burada sokaklar ve caddeler çoğunlukla kanallardan oluşuyor. Hiç tahmin etmediğimiz bir şekilde köprülerin hiçbirinde merdiven dışında çocuk arabaları için düz geçit olmadığını görüyor ve eyvah diyoruz.
yine mi köprüler! Ah bu köprülerin elinden çok çektik... Çocuk arabasıyla o kadar zor oldu ki, hava sıcak... Sırtımızda çantalar... Kanalların etrafı çoğunlukla açık, bir çocuğun düşmesi an meselesi yani. Yere de bırakamıyoruz Can Paşa'yı...
Venice II
Tipik bir Venedik evi, eskimiş tuğlalar, penceresinde rengarenk çiçekler, hiç bozulmamış, el değmemiş buraya...
venice
Pencereye asılmış çamaşırlar... Bu görüntü tanıdık geliyor...
ah! bu köprülerin gözü kör olsun Ah bu köprüler köprüler... Ne zor sizi aşmak, sokaktan karşıya geçmek bu kadar zor olabilir ancak... Tekerlekli sandalye kullanmak zorunda olanların gezemeyeceği bir şehir Venedik...
Çocuk arabasıyla gelen ailelerde de kısa sürede terketmek hissi uyandıran bir şehir aynı zamanda...
BREAD MASKS Maske fotoğrafları yanımda olmadığı için şimdilik bu ekmek maskeleriyle yetinelim. Diğerlerini ekleyeceğim ilk fırsatta...
Envai çeşit maskelerin olduğu dükkanlar var burada. Venedik her yıl şubat ayında düzenlenen Maskeli şenliği ile ünlü.

venice bazaar
Venedik'in de bir pazarı var...

canal street
Kapı önüne parketmiş arabalar vardır, burada ise kapı önüne parketmiş tekneler...
Venedik'de yaşamak istiyorsanız araba sevdanızı bir kenara bırakmanız gerek.

flowers at the window
Çiçek kültürüm olmadığı için resimdeki çiçeklerin ne olduğunu sizlere sormak istiyorum... Ne kadar güzel tasarlanmış...
GONDOLA La Gondola... Haliç'deki Saltanat kayığını anımsatıyor.

Saint Marco in Venice Saint Marco Meydanı...
İnternetten araştırma yapıp şu bilgilere ulaştım.
Kaynak: http://www.italyaonline.net/Italya/sehirler/venedik/tarihi_notlar.htm

Venedik, barbar işgalcilerden kaçacak bir sığınak bulmak amacı ile anakaradan Laguna'ya geçmeye zorlanan yerli halk tarafından M.S. 811 yılında kurulmuştur.
823 yılında kemikleri İskenderiye'den Venedik'e getirilen San Marco (St. Mark the Evangelist), kanatlı aslan olarak tasvir edilerek şehrin koruyucu Azizi ünvanını almıştır.

Venedik'in gerileme dönemi, sanatsal gelişme dönemi ile çakışır. İstanbul'un Türkler tarafından ele geçirilmesiyle gerileme dönemi başlar. Amerika'nın keşfi ticaret yolunun değişmesine sebep olur. Venedik, 1500'de Kıbrısı ele geçiren Türklerle bitmek bilmeyen bir savaş mücadelesine girmek zorunda kalır ve 1571'de yapılan Lepanto deniz savaşı, savaş sırasında önemli bir rol üstlenen Venedikliler sayesinde zaferle neticelenir. Fakat, 17. yüzyılda, Türklerin Giriti yirmi beş yıl kuşatmanın ardından ele geçirmesi çöküşün kanıtı olur.

Huzur Dolu Cumhuriyet - La Serenissima - 1797 yılında son bulur. İşgalciler tekrar geldiğinde ve Avusturya'ya karşı üstünlük gösteren Napolyon, bir zamanların güçlü deniz cumhuriyetini ele geçirdiğinde, Onlar Meclisi anayasayı yok etmişlerdir. 1866 yılında şehir tekrar, yeni kurulmuş olan İtalya Krallığı'nının eline geçer.

ALUUUUU

Artık burada bir mola veriyoruz... Can bir Türkiye'ye telefon etmek istedi. Arkadaşlarını özlemiş...
-Aluuu!!!
Mete!, Ece!, Batuhan!, Sencer!, Tuana!, Alp!...