28 Şubat 2008

CAN AĞA

işte bizim güleç Can Ağa...
Koltuğa oturunca eli ya kenarda ya dizinin üstünde... Bir de şap şap elini dizine vuruyor, ritim tutar gibi. Deli ediyor o zaman beni...
Biliyorum pek ilgi çekmiyor artık özene bezene pişirip sizinle paylaştığım tarifler... Zira bir heves çektiğim onca çikolatalı muffin fotoğrafıma neredeyse hiç yorum gelmedi:) En sona eklenen fotoğraf makinesiyle tanışan Can, yorumları sildi süpürdü.
Herşeye rağmen buyrun pazar sabahı kahvaltısında özel istek alan pizzamız...

Bu arada mutluyum artık. Havada parlayan pırıl pırıl güneşe bakıp, dün Can'ın babaannesi, yengesi ve kuzeni ile hep beraber İkea'ya gittik. Mutfağımız için yeni şeyler aldık. Yeni muffin kalıpları, pratik pudra&un eleme aparatı, ölçü kapları, çırpıcılar...

Can ile gezmek artık pek keyifli. Oğlum gezerken huysuzlanmıyor pek, bize ayak uyduruyor. İkea'nın her köşesi bizim için emzirmeye müsaitti. Yeri geldi teşhir ürünü bir koltukta, yeri geldi depoda minderlerin üstünde, yeri geldi emzirme odasında... Haftaiçi sakin oluşu ise çok güzeldi. Sonra yorulunca ya da acıkınca dinlenebileceğiniz, yemek yiyebileceğiniz yerler de gayet iyi düşünülmüş. Sanırım bundan sonra sık sık gideriz... Başarılı bir vaka örneği şu İkea... Türkiye'ye ilk geldiğinde iş yapmaz denilmişti ama şimdi aldı başını gidiyor, tutabilene aşk olsun...

26 Şubat 2008

SOBE

Berceste Dost sobelemiş beni çok uzaklardan...
Bu sobe öyle bir anda geldi ki, cevaplarım neler bilmiyorum.
Nefesim nelerle kesilir, neden yapabileceğim halde yapmıyorum bazı şeyleri ve yeniden dünyaya gelsem ne olurum?

Şu an öyle bir durumdayım ki mutluluk ile aramda inceden bir kıl köprü var. Ne o tarafa geçebiliyorum ne bu tarafta kalmak istiyorum ama ne yapacağım bilmiyorum. Pınar'ı nasıl mutlu ederim bilmiyorum...
Bu gece bir düşüneyim yarın yazayım cevapları...

Dün gece rüyamda yeniden sınavlara girmiş, tıbbı kazanmış ve kaydımı dondurmuş olarak buldum kendimi. Yani hemen kaydımı açtırıp eğitime başlayabilirmişim. Büyük binaların kapılarından giriyordum. O kapıdan o kapıya koşuyorum, kaydımı açtırıyordum. Bilinçaltım bana bir oyun oynuyordu... Aslında biliyorum ben kendimi, bilinçaltımda birşeyleri başarmak isteyen biri var sadece, sınav sisteminin, üniversitede çan eğrisi sisteminin çok güzel yonttuğu, bu hale getirdiği biri var. Zor olmalı başardığım şeyler, kendimi ispatlamalıyım illaki... Neden böyle hissediyorum ki, neden bir bebek sahibi olduğum ve sakin ama huzurlu bir hayatım olduğu için mutlu olmuyorum, neden geleceğe ait inancımı yitirdim, işsiz kalmak bu kadar mı kötü etkiledi beni :(
*********************
Ertesi sabah yine bilgisayar başındayım. Sobenin cevapları için;

** Bakalım kaç tanesi gerçek olacak?
*Hemen bugün minivan tarzı bir araba sahibi olmak, oğlumun arabasını ve tüm ihtiyaçlarını arka geniş bagaja atıp gezmeye çıkmak, ilk gideceğim yer Beyazıt olurdu heralde.
*Dışarı çıkar çıkmaz, İstanbul belediyesinin tüm yolları, ulaşım araçlarını ve binalarını engelli araçları ve çocuk arabaları için düzenlemiş olduğunu görmek, her merdivende ya da kaldırım bitiminde sıkıntı çekmemek, rahatça dolaşabilmek, engellenmemek...
*Eşim arayıp haftaya yıllık izin aldım dese ve oğlumuzu da alıp hemen bir tatile çıksak
*Haftada 2-3 gün çalışabileceğim bir işimin olması, ofise gidip gelmeden evden çalışma imkanı birde...
*Blog dostlarımla daha sık biraraya gelmek, diğer arkadaşlarımla da öyle.
*Cadde üstü yerine geniş sosyal alanları olan bir siteye taşınmak. Pencereyi açtığımda temiz havanın içeriye dolması, egzos dumanı değil.
*Adaların birinde yaşamak, işe ordan gidip gelmek hatta...
*Anne ve babamın bir 15 yıl daha genç olmalarını dilerdim. Onlarla daha çok şey paylaşırdık. Daha genç görmeyi isterdim. Hem böylece 2.çocuğu rahatça düşünebilir, şimdiden bakıcı sorunlarını düşünmek durumunda kalmazdım.

Bu sobe bana 2-3 ay önce sorulsaydı bir madde daha eklerdim buraya. Anne ve babama bir ev alıp onların yakınımızda oturması diye yazardım. Nefesimi kesecek bu dileğim gerçek oldu. Bir süre arabasız idare etsek, borca da girsek hiç önemli değil. 3 ay sonra annem ve babam 1000 km uzakta değil 100 metre yakınımda olacaklar inşallah.

**Hemen yapabileceğim halde yapmayı neden beklediğimi bilmediğim şeyler;

*Spor için fırsat yaratmak
*Yorumlara cevap yazmak


**Bir daha dünyaya gelmiş olsam seçme şansım olsa;
*Ya düşündüm cevap bulamadım şimdi, aklıma gelirse sonra yazarım

24 Şubat 2008

ÇİKOLATALI&FISTIKLI Muffin

Evde ki muffin kalıplarımı kullanmak istiyordum. Önümüzdeki 5 yıl yeni muffin kağıdı ihtiyacım olmayacak kadar çok var...

Evdeki çikolataları kullanmak istiyordum. İsviçre'deki yakınlarımız sağolsunlar, stoğumuz hiç bitmiyor:)

Evde ki taze kavrulmuş yer fıstıklarını bir tarifte kullanmak istiyordum. Kurabiye diye düşünürken kendilerini kapkekin üstünde buluverdiler.

Ve en önemlisi fotoğrafını çekebileceğim yeni bir tarif gerekiyordu:)


İşte sonuç Çikolatalı Fıstıklı Muffinler, tarif Dr. Oetker'den...

ÇİKOLATALI FISTIKLI MUFFİNLER

Malzemeler:
  • 80 gr bitter çikolata

  • 100 gr tereyağı

  • 150 gr(1-1.5 su bardağı) un

  • 1 paket kabartma tozu

  • 3 yumurta

  • 130 gr (1.5 çay bardağı) toz şeker

  • 1 paket şekerli vanilin

Üzeri İçin:

  • 80 gr bitter çikolata

  • 30 gr tereyağı

  • 1 yemek kaşığı süt

  • 1 çay bardağı kırılmış yer fıstığı(Tarifte antep fıstığı idi, ben yer fıstığı kullandım, alternatif olarak ceviz ya da fındık kırığı da kullanılabilir. Tamamen sizin zevkinize kalmış.)
Yapılışı: Çikolata ve tereyağı bir kapta, benmari usulü eritin. Ocaktan alın. Un ve kapartma tozunu karışıtırıp eleyin. Yumurta, toz şeker, vanilin ve sütü mikser ile 2 dakika çırpın. Eritilmiş çikolata ve tereyağını ekleyin ve 1 dakika daha çırpın. Un karışımını ilave edip unlar kaybolana kadar az çırpıp muffin kalıplarına paylaştırın. (Muffin kağıtları, muffin kalıpları içerisine yerleştirip hamur paylaştırılır. 10-12 adet) Turbo fırında 160 derece, elektirikli mini fırınınız varsa 150 derece, eğer midi fırınınız varsa da 170 derecede önceden ısıtılmış fırında yaklaşık 20-25 dakika pişirilir. Fırından çıkartıp soğutun.

Çikolata, tereyağı ve sütü bir kaba alın ve benmari yöntemiyle eritin. Ocaktan alıp 10 dakika soğutun ve fıstıkları ilave edin. Karıştırıp muffinlerin üzerine yayın.

Afiyet olsun...


Ve Can fotoğraf makinesi ile ilk tanışmasını yapar...

Can: Anne bu nasıl kullanılıyor? Ben biraz karıştırayım şunu...

22 Şubat 2008

ANKET SONUCU & CLOSE UP MERCEKLER

Anket devam ediyor ancak şu anki duruma göre değerlendirir isek çoğunluk 2 çocuğun ideal olduğu kanısında. Beni şaşırtan 3 çocuk isteyenlerin tek çocuk isteyenlere göre ağırlıkta olması. Hiç oy gelmeyeceğini düşündüğüm 4 ve fazlası için seçeneğine verilen oy sayısı da beni şaşırttı. Bu anket bittikten sonra bir başka anket sorusuna geçeceğim.
İyi ki bu yazıyı yazmışım, sizlerin fikirlerini aldım. Özellikle tecrübeli annelerin ve beni tanıyarak yazanların yorumları ile kararım şekillendi. Evet Can'ın bir kardeşi daha olmalı ama ne zaman? Bir sonra ki anket sorumuz bu olacak. İlgili yorumlarınız için çok teşekkür ediyorum.

Bu arada fotoğraf makinesi için uzun süre beklediğim close up mercekler geldi. Eşimden çok beni ilgilendiriyordu close up mercekler. Yemek fotoğrafı çekerken daha yakın ve daha net fotoğraflar çekebilmek ve alan derinliğini kısmak için gerekiyordu (Alan derinliği, fotoğrafta net görünen uzaklık).
İlk olarak buzdolabı üstünde ki haftalık yemek listemizin fotoğrafını çektim, bu hafta başarılıydım. Yazdığım listeden tek şaşma fazladan yaptığım kimyonlu köfteler oldu. Renkli bulgur pilavını bugün, limonlu tavuk ile zerdeçallı pilavı da yarın yapmayı planlıyorum. Belki sufle de bir başka çikolatalı tatlı ile yer değiştirebilir.
Yarın Can'ın doktor kontrolü var. Bu ayı hastalıksız geçirdiğimiz için şükrediyorum. Artık yediklerime çok daha dikkat ediyorum. Kıstığımı sanmayın. Madem Can benim sütümden alıyor herşeyi, her sabah iyi kalitede bir kaç bal çeşidi ve ceviz yiyorum. Belki faydası olmuştur diyorum. Bronşitin tekrarlayan bir hastalık olduğu söylenmişti. Çok şükür olmadı tekrarı. Aman böyle devam etsin. Doktora sadece rutin kontrollere gidelim, pek görüşmeyelim onun dışında mümkünse...
Karlar çabuk terketti bizi, 3 gün boyunca yağıp 2 günde de kayboldular. Dün gelen sıcak hava ile Can ile ilk defa karşı parka gezmeye çıktı arabasıyla... Gezi boyunca uyudu, araba durunca uyandı, mızmızlandı, devam edince tekrar uyudu. Bugün cesaret edip marketede gitsek mi?

19 Şubat 2008

İDEAL ÇOCUK SAYISI

Geçen haftalarda düşünür olduğum bir konu var. Can doğmadan önce 3 çocuk düşünen biz birden "Acaba Can'dan sonra bir çocuk daha istiyor muyuz?" diye düşünmeye başladık eşimle. Hayatımız ikiye ayrılıyor diyebilirim, Can'dan önce ve Can'dan sonra şeklinde... Çocuk büyütmek hiç kolay değil, özveri ve sorumluluk yumağı olarak sürüp gidiyor. Ama esas değişiklik annelerin hayatında oluyor. Beyler işlerine gidip gelmeye devam ediyorlar. Evde kalıp ya da çalışmaya devam edip hem evin işlerine yetişmeye çalışıp bir yandan da bebeğin sorumluluğunu taşıyoruz. Geçen yıl ile kıyasladığımda çok farklı bir hayatım var şimdi. İşten ayrılıp evde olmasam bile çok değişeceğini sanmıyorum. Haftanın geri kalan 1.5 gününü nasıl paylaştıracaktım ki, kendime ayıracak zamanım kalacak mıydı? Hiç sanmıyorum... Çalışmayarak çok daha rahatım, orası kesin. Doğum izninin ardından çalışıtığım 1 ay + 5 günlük sürede hem çok yoruluyor hem evin işlerine yetişemiyor, bir de Can ile yeterince vakit geçiremiyordum bana göre....
Çocuk büyütürken eşlerin desteği çok önemli... Eşim yine hobilerine kısıtlı da olsa devam ediyor. Ama ben hepsini kesmiş durumdayım. Şu an tek hobim kitap okumak, mutfak ve bloga yazmak... Spor yaptığım, Belgrad ormanındaki 6,5 km lik parkuru 33 dakika da tamamladığım, tenis oynayıp, yarışmalarda dereceye girdiğim günler hayal gibi... 3. ve 4. dil öğrenme çabalarım....

İşte bu düşüncelerin ardından düşünür oldum. Acaba sadece Can ile kalsa mı bu sevda...
Can'ın kardeşsiz büyümesini de istemiyorum. Tek çocuk üzerine odaklanmayı da istemiyorum. Herşeyimiz Can olmamalı, onunla yatıp onunla kalkmamalıyız. Bu hem onun iyiliği hem bizim iyiliğimiz için... O halde bir kardeşi daha olmalı Can'ın... Peki kaç yıl sonra? Ben yeniden çalışmaya başlayınca mı? Peki ona kim bakacak? Hadi babaannesi söz verdi Can'a bakarım dedi ama 2. çocuk için nasıl isterim tekrar bu iyiliği, yeniden mi bir ara vereceğim işe? Peki bu aralardan sonra benim kariyer hedefim ne olacak? Ne olacak? Ne olacak?... Eşim bu konuda kararı tamamen bana bırakıyor. Bu işimi daha da zorlaştırıyor. Karar vermek o kadar zor ki? Belki düşünmek için erken diyeceksiniz ama belki de hiç değil.

Karar vermek için biraz içses dinlemeli biraz da bilenlere danışmalı bu durumu. Evet sizlere danışıyorum. Sizce ideal çocuk sayısı kaç olmalı, bunun ile ilgili yanda bir anket başlatıyorum. Fikirlerinizi bekliyorum.

17 Şubat 2008

KREMA KUP

Neden mi Krema Kup, çünkü o aslında tiramisu kreması, üstelik bir kupun içinde... O yüzden bu adı verdim ona...
Müge'lere giderken yapmıştım tiramisuyu. Eşim ve Müge çok sevmişti kremasını. İlk defa eşimden duydum, "bunu bana öğretsene, ben de yapayım" sözünü...

Bir haftalık eğitimden dönen eşime hoşgeldin hediyesi olarak yaptım bu tatlıyı. Aslında sufle yapmaktı isteğim ama markette dondurma bulamayınca gözüme ilişen labne peyniri ile bu kremayı yapmak geldi aklıma, üstelik içinde tereyağ olmadığı için daha hafif olacaktı. Yedikten sonra daha az pişmanlık duyacaktı en azından...

Tarif Sofra dergisinden, tiramisu yapımında kullanılan kremaydı. Bol kavrulmuş fındık kırığı ile pek güzel oldu.

KREMALI KUP

Malzemeler:
  • 4 su bardağı süt
  • 3 kahve fincanı un
  • 3 kahve fincanı şeker
  • 1 yumurta
  • 1 paket labne peyniri

Yapılışı: Süt, un, şeker ve yumurtayı bir tencerede iyice çırparak ocağa alın. Sürekli karıştırarak koyu muhallebi kıvamına getirin. Ocağın altını kapatıp 10 dakika soğumasını bekledikten sonra 1 paket labne peynirini ilave edin. Kremanız hazır, dilerseniz üzerine kakao ve kahve eleyebilirsiniz. Bunun için türk kahvesi kullanmalısınız. Altına sıcak şekerli kahve ile ıslatılmış etimek dizip üzerine bu kremayı da dökebilirsiniz. Pratik bir tiramisu olur böylece. Bir daha ki sefere bu şekilde yapmayı planlıyorum. Bu seferlik bol fındık kırığı ile tüketmeyi tercih ettik.

Not: Fotoğraf çekmek için ertesi günü bekleyince kremanın üstünde çatlamalar oldu. Bu yüzden yapıldığı gün tüketilmesi ve tazeyken fotoğraflanmasını tavsiye ederim:)

Tatlımızı yerken dışarda bu manzara vardı... Yerleri incecik kaplamaya başlayan kar ertesi gün iyice kapladı, birazdan çıkıp kardanadam yapmayı planlıyoruz eşimle. Tabi Can'ı komşuya kısa süreliğine emanet ederek. Seneye Can'la birlikte oynarız inşallah. Paytak paytak yürür karın içinde...İstanbul özlediği kara kavuştu sanırım. Kar yağdı mı böyle yağmalı, heryeri kaplamalı. Öyle bir gün yağıp ertesi gün çekip gitmemeli, kalmalı biraz...

11 Şubat 2008

Can'a Yeni Arkadaş Geldi: SENCER...

Hoşgelesin dedik 3 hafta önce. 3 gün önce ise hoşgeldin. Ailene, yuvana, bu dünyaya...

Neşeli anne ve babana daha da bir neşe verdin. Hoşgeldin Sencer... İlk erkek evladısın sen onların, adının anlamı üstündesin.

Seni göremedik henüz, Can atıyoruz seni görmeye, Can'ımla birlikte. Buraya bir resmini eklemek isterdim. Huzurlu, ellerin yanda uyuyan bir resmini... Can'ın 4 ay 23 gün önceki resmi gibi...

Hoşgeldin ve hep hoş sürsün gitsin ömrün, ailen ve sevdiklerin yanında...

Ve yeni tarifimiz: İşte Can'pare...

Aynı dilekleri oğlum için diliyorum. Hoşgeldin ve hoş sürsün gitsin ömrün bizler ve sevdiklerin yanında...

En son özgürüm artık demiştim. Her gün düşünüyorum. İş başvurusu yapmalı mıyım diyerek. Şu ana kadar iki yerle görüştüm. İkisinde de cumartesi çalışması vardı. Israrlıyım, cumartesiler benim olacak...

1 ay 5 gün süren geçici iş dönemimde sütüm kesilir ya da Can biberona alışır, emmeyi bırakır diye korkuyordum. Çok şükür bunların hiçbiri olmadı. Aynen devam ediyoruz. Doktorumuz 6. aya kadar bekleyin dese de biz elma suyuna başladık. Bazen de ıhlamura 1 çay kaşığı pekmez karıştırıp veriyorum. Can daha fazlasını istiyor, kilosu ve boyu itibariyle. Arada çok az destek olsak ve hafiften yeni tatlara alışsa hiç fena olmaz diyerek başladım. Can da hiç hayır demedi. Ne gelse eyvallah diyor tosun paşam... Bu durum yine beni düşündürüyor. Çevremdekiler nasıl bu kadar çok yiyip de kilo almadığıma şaşarlar, boydan kurtarıyorum diyorum. Aynısı Can için de geçerli olur umarım. Bu arada dün tartıya çıktım ama söylemesi ayıp hamilelik önceki kiloma gelmişim:) Darısı tüm isteyenlerin başına. Böylece yeni giysi derdinden kurtulmuş oldum. Eskilere aynen devam, çok ekonomiğim:) Nedense kendime birşey almak hiç gelmiyor içimden, hep oğluma alayım istiyorum.

Ek gıda demişken havuç püresi ve yoğurt da vermeyi düşünüyorum. Yoğurdu evde mayalayacağım, havucu da buharda pişireceğim.

Bu aralar şikayetçi olduğum durum eşimin iş yoğunluğunun artması ve eğitimler için ayda bir hafta dışarda oluşu... Çocuk bakmak hiç kolay değil, bu havalarda bir yere de çıkamıyoruz. Kendi kendimi telkin ediyorum. Az kaldı Pınar, Can büyüyecek, bahar gelecek, ısınacak toprak, güneş ışıyacak, özgürce dışarı çıkabileceksiniz, geçecek bütün bunlar...

6 Şubat 2008

Havuç ve Baharatlı EKŞİ KREMALI KEK

Yeni bir tarif denemeliydim. Son zamanlarda sürekli eski tarifleri uyguladığımdan bloğa ekleyemiyordum. Ayrıca fotoğrafını çekmek için de yeni birşeyler yapmalıydım. Boyut Yayınlarının "Tatlılar" kitabından bu tarifi uygulamaya karar verdim.

Üzerinde ki sos portakal rendesi ve krem peynir içerdiğinden bana limonlu cheesecake i anımsattı. Kekin içindeki zencefil ve bol muskat ise çok uyumluydu. Tekrar deneyeceğim tarifler arasına aldım bile. Ben tarifte bir takım değişiklikler yaptım. Örneğin esmer şeker yerine beyaz şeker kullandım, 2 yemek kaşığı pekmez ilave ettim. Yumurtayı bir eksilttim. Tarçın yerine zencefil, ekşi krema yerine de yoğurt kullandım. Sonuçtan memnun kaldım. Kendi kullandığım malzemeleri veriyorum.
Havuç ve baharatlı Ekşi Kremalı Kek:
Malzemeler:
  • 3 adet yumurta

  • 150 gr esmer şeker (3/4 bardak)

  • 200 gr rendelenmiş havuç (3 orta boy havuçtan çıkıyor)

  • 2 tatlı kaşığı toz zencefil

  • 1 tatlı kaşığı toz müskat

  • 250 gr yoğurt

  • 250 ml sıvı yağ

  • Aldığı kadar kekun(bunun yerine un +1 paket kabartma tozu kullanılabilir)

Portakallı krem peynirli sos:

  • 60 gr krem peynir, yumuşatılmış

  • 20 gr tuzsuz tereyağı, yumuşatılmış

  • 1 tatlı kaşığı rendelenmiş portakal kabuğu

  • 2 tatlı kaşığı portakal suyu

  • 125 gr pudra şekeri

Yapılışı: Yumurta ve şekeri iyice çırpın. Yoğurt ve sıvıyağı ekleyin, ardından baharatları, havucu ve unu ekleyin. Un miktarı yaklaşık 300-350 gr kadardır. Hafif koyu kek kıvamı oluncaya kadar unu eklemelisiniz. Karışımı yağlanmış ya da yağlı kağıt serilmiş kalıba boşaltın. Üstünü düzeltin. Yaklaşık 1 saat 15 dakika 160 derecede pişirin. Ben kalıp olarak papatya kalıbı kullandım. 22 cm lik kelepçeli kalıpta pişirebilirsiniz. Kalıptan çıkarmadan keki tel ızgara üzerinde soğuyana kadar dinlendirin.

Sos için, krem peynir, yağ, portakal kabuğu rendesi ve suyunu mikserde köpük köpük olana kadar çırpın. Pudra şekerini yavaş yavaş ekleyerek çırpmaya devam edin. Sosu soğumuş kek dilimleri üzerine dökerek servis edin. Ben her papatya yaprağına birer havuç şekilli şeker hamuru koydum.

Tarifi yazarken kalan son dilimi yiyorum bir yandan:)

Fotoğraflardan pek tatmin olmadım ama uzun bir aradan sonra bunları çekebildiğime de şükrediyorum. Can bütün gün yoğun bir ilgi istiyor. Oğlum büyüyor mu ne?

Fotoğraf makinesinin close up mercekleri sipariş edildi, yakında gelecek, o vakit daha yakın ve net fotoğraflar çekebilicem. Yemek fotoğrafçılığında yakın plan olması ve netlik olmazsa olmazlardan...

4 Şubat 2008

AYRANLI EKMEK


Tarifi eltimden aldım. Mayalı hamur işlerini yapmaktan korkuyor ancak benim gibi mayalı hamur işlerini çok seviyorsanız, bu tarif size uyuyor. Maya kullanılmış gibi kabarıp mayalı hamur işi lezzetini veriyor. Ceviz kullanarak yapmanızı tavsiye ederim.
Malzemeler:


  • 1 su bardağı ayran ,

  • 2 su bardağı un,

  • 1 çay kaşığı karbonat,

  • 2 yemek kaşığı tereyağ,

  • 1çay kaşığı tuz

Yapılışı: Tüm malzemeleri karıştırıp bir hamur yapın(tereyağ yumuşak olacak). 9 parçaya bölün, yumak alın, içine de fındık, ceviz konulabilir, yağlı kağıt üstüne koyup, 180 derecelik fırına sürün.

1 Şubat 2008

YENİ BİR BAŞLANGIÇ

Dün işyerinde ki son günümdü.
Ve ben artık özgürüm.
Özgürlük güzel şey ama bazen batıyor sanki...
Pazartesi yeni bir işgörüşmesine gidiyorum:)
Evde olmak kesinlikle çok daha güzel, bu yüzden çalışmayı istemiyorum, oğlumla doya doya vakit geçirmek varken diyorum. Ama daha rahat koşullarda olabilmek için bir yandan da çalışmak hiç fena olmaz diyorum. Bunca yıl boşuna mı okuduk?
Daha güzel tatiller yapmak, gelecekte daha rahat edebilmek için yatırım yapabilmek, düşünmeden harcayabilmek.... Bunlar için bir yandan da çalışmak istiyorum.
Ama taleplerim yüksek, haftada bir gün olan süt iznimi kullanmak istiyorum. Cumartesileri çalışmak olmasın istiyorum. Evime yakın olsun istiyorum. İyi bir maaş+araba+masraflar...
O yüzden ben uzun bir süre özgür olacağım sanırım:)
Bir diğer fikrim home-office denilen evden çalışarak yürüteceğim bir iş. Diğer fikrim ise kendi işimi yapmak, bunun için önümüzde ki hafta matbaacıları dolaşıp fiyat almam gerek...

Evet ben özgürüm artık, baharın gelişini oğlumla kutlayıp, yaza birlikte merhaba diyeceğiz.
Mutfakta geçirecek daha çok vaktim ve bunları sizinle paylaşacak daha çok fırsatım olacak.

İşte ilk paylaşım, geçen hafta ki kahvaltı soframızdan görüntüler...

En yakın arkadaş çiftimiz Emel&Özgür ve Can'dan 7 hafta küçük arkadaşı Azra geldiler...

Mayalı hamurdan 3 çeşit çıkardım. Sade ve zeytinli açma ile peynirli poğaça. Gece yatmadan önce mayaladım. Sabah da şekil verip, pişirdim. Taze taze soframıza konuk oldular. Böylece lezzetleri doruk noktasında oluyor. Bekledikçe tadı kaçıyor mayalı hamur işlerinin...
Peynir tabağımız; Örgü, çeçil, kaşar, yörük, beyaz ve kızarmış hellim peyniri...
Babamız da portakal suyu sıktı. Kameraya en yakın poz veren konuğumuz da pırasalı börek, babaanne ürünü...

Yeni bir başlangıç benim için, mutluyum, huzurluyum...