22 Haziran 2007

KISA BİR ARA....

Kısa bir ara verip İstanbul'dan uzaklara gidiyoruz...

Bilin bakalım nereye:)

Geçen sene yavru olan kediciğin bu sene büyük halini kısmetse görmeye...

Annemin içliköftelerini yemeye...
ve bol bol kayısı yemeye gidiyoruz... :)


Her sabah fırından alacağımız sıcak pideleri özledim.

Annemin yemeklerini,

Akşamları rüzgarın serin serin esişini,

Yıldızların parlak halini görmeyi... Uzatsam elimi dokunacak kadar yakınlar...

19 Haziran 2007

MİNİ CHEESECAKE

Cheesecake i sevenler çok sever, sevmeyenler de bir türlü sevmez, ben ilk tadışta sevip bu lezzete bağlananlardanım. Limonlu Cheesecake en sevdiğim türü, Brownie cheesecake olarak çikolatalısını da denedim ama çikolata ile aram pek iyi olmadığından belki limonluda karar kıldım. Ama her seferinde aynı şekilde yapmak da istemiyordum, bir yandan yeni denemeler de yapmak istiyordum. Zinnur Hanımın tarifi bu arayışın sonu oldu. Mini cheesecakeler bir lokmalık, sunumu çok şık, lezzeti çok güzel. Bu mini cheesecakeleri Müge ile buluşmamız için yapmıştım. Limon tadını daha fazla alabilmek için limon suyunu daha çok katıp, biraz da nişasta eklemiştim tarife. Zinnur Hanımın belirttiği gibi ortaları çökmemişti, bu yüzden reçel bırakamamıştım ortalarına. Bu haftasonu tekrar yaptığımda limon suyu miktarını artırdım ama nişasta eklemedim. Bu sefer fırından çıkar çıkmaz içlerine bırakabileceğim reçel boşlukları oluştu.

Yanına da bir fincan kahve ya da çay, nasıl dilerseniz...
Bu arada Ayşem'in Bake Shop'unu ziyaret etmedi iseniz, hemen edin derim. Blog arkadaşlarına indirim de yapıyor. Muffin kağıtlarını oradan aldım, rengarenk çeşit çeşit modeller var daha... Çeşit çeşit kek, kurabiye kalıpları, pasta tart yapmak için aklınıza gelmeyecek yardımcı aletler var. Her işin kolayı olduğunu göreceksiniz. Bu renkli muffin kağıtlarımı çok sevdim ben, limonlu oldukları için sarı renkte olanlarını kullandım. Hatta bebek sepeti olarak renk renk muffinler yapmayı düşünüyorum:) Açık mavi olanlarını saklıyorum özellikle:)

14 Haziran 2007

BLOG ARKADAŞLIKLARI

Blog dünyasına girerken, hiç bu dünyadan arkadaş edineceğim aklıma gelmezdi... Önce Dilek ile tanıştık. Yüzyüze görüşme imkanı olmasa da çok şey yazdık, konuştuk. Tatil için Türkiye'ye geldi, buluştuk. Sanki bir kez değilde çok defa buluşmuşuz gibi geliyor bana:)
Sonra, Dilek'in vesilesiyle Punto Amca ile tanıştık. Punto Amca'da benim gibi blog dünyasına Dilek'in teşvikiyle başlamıştı. Punto Amcalar bize kahvaltıya geldi, biz onlara kahvaltıya gittik ve en son bu pazar yine buluştuk Punto Amcalarla. Bu sefer çocukları, gelinleri, kız kardeşi ve hatta torunu Mete ile de tanıştık.
İşte şirin Mete... Ağzıyla topu havada tutmayı başardığı anı eşim yakalamış. Dişleri fena halde kaşınıyor anlaşılan:)

Güzel bir yaz sofrası hazırladı eşi bizim için... Erikler masa da çok güzel duruyor. Punto Amca ve eşinin yanındayken o kadar rahat hissediliyor ki, sakinlik ve huzur yayılıyor. Mete geldikten sonra ise bu ortam birden değişiverdi:) Mete yeni yürümeye başlamış, yürümüyor koşuyor adeta... Tabi peşinden de koşturuyor, düştü düşecek, kafasını çarptı çarpacak korkusuyla. Şimdiden düşündürmeye başladı beni bu durum:) Rahat günlerin bitmesine 3 ay kaldı:) Şu an bebeğim benimle heryere geliyor, mama hazırlaması, ağlama derdi yok. Altını değiştirme sorununu da unutmayalım:)

Gelelim etamin resminde ki iki kıza... Bu kızlardan biri benim diğeri de Sevgili Müge... Herşey Müge'den bir mail gelmesi ile başladı, buluşma tekliflerini hep ben yaparken, buluşmak için bana teklif gelmesi beni çok sevindirdi. Haftasonunu bile bekleyemedim ve dün 5 çayına buluştuk:) Müge'nin güzelim keki ve benim mini cheesecake denemelerim ile çayları yudumladık. Müge bıcır bıcır, enerji dolu, çok içten, paylaşımcı ve dobra biri. İyi ki yüzyüze tanıştım dediğim 3 blog arkadaşımdan biri.

Dileğim bu değerli arkadaşlıkların güçlenerek devam etmesi zamanla... Ve yenilerinin eklenmesi belki de...

Aklıma Alpay'ın Eylül şarkısı geliyor, Sanem'i düşünüyorum aynı zamanda.... Beni etamin işlemeye teşvik eden ve gördüğünüz etaminin ortaya çıkmasını sağlayan kişi. O olmasaydı etamin benim için bir heves olup kalacaktı, ve diğer heveslerim gibi gelip geçecekti. Onun sayesinde etamin benim hobim oldu.

Şarkımı söylüyorum Sanem...

Eylül'de gel hmmmm, Eylül' de gel, Eylül'de gel...

11 Haziran 2007

Muzlu Pervane:)

Bu tarifi yaparken Zinnur Hanım'ın Çilekli tarifinden esinlendim. Onun pastasının etrafı çileklerle döşeliydi. Ben de muzlusunu yaptım. Kremasını evde bulunan Dr.Oetker'in pasta kremasını kullanarak yaptım. Bu kremayı alalı epey olmuş, bir türlü kullanamamıştım. Maalesef güzel bir krema olmadı, kendim hazırlamayı tercih ederdim. O yüzden siz Zinnur Hanım'ın verdiği krema tarifinden sakın şaşmayın. Bir kat keki 18 cm'lik kelepçeli kalıbımın tabanına yerleştirdim (Geçen hafta yaptığım çikolatalı kekin bir katı fazla gelince buzluğa kaldırmıştım. Onu kullandım). Biraz süt ve kayısı marmeladı ile keki ıslattım. Muzları kelepçeli kalıbımın iç çeperlerine yerleştirdim. Çırptığım kremayı döküp, kremanın iyice aralara girmesi için kalıbı bir kaç kez tezgaha vurdum(Zinnur Hanım'ın önerisi idi). Üzerine rende çikolata serpip bir sıra daha muz dizerek buzdolabında 4 saat kadar bekletilmesi gerekirken ben ancak 1 saat kadar bekletebildim. Bu pastayı eşimin halasına giderken yapmıştım. Buzdolabında fazla bekletemeden evden çıktığımız için, pastayı servis yaparken bir tarafında çökme belirtileri gösterdi. Siz çökmeyen sağlam kısmını görüyorsunuz:)

Pasta yapmak apayrı bir iş... Kek ve kremanın buluşması uyum içinde olmalı, süslemesi apayrı bir yetenek gerektiriyor. Evde bulunan malzemelerin dışında, ek malzemelere de ihtiyaç oluyor. Yaratıcılık, bilgi, deneyim ve hüner gerekiyor... Bütün bunlar zamanla deneme yanılma ile, okuyarak, araştırarak öğrenilecek şeyler... Hüner kısmı hariç, o apayrı bir şey:) Hünerli ellere sahip olmak için dua etmekten başka çare yok:)

6 Haziran 2007

Çilekli Kayısılı Muffin

Çileği kekin içinde çok seviyorum....Ama evde çilek çok az kalmış, çoğu çürümüş:( Ne yapmalı...
Kayısı var olmaz mı? Neden olmasın:)

Çilekli Kayısılı Muffin:

Malzemeler:

  • 2 yumurta
  • 1 su bardağı toz şeker
  • 1 paket kabartma tozu
  • 1 paket vanilya
  • 1 su bardağı süt
  • 100 gr margarin
  • Bir avuç kadar çilek ve kayısı(küçük parçalara bölünmüş)
  • Koyu kek kıvamına gelene kadar un (2 su bardağı civarı)

Yapılışı: Yumurtanın sarısı ile aklarını ayırın. Aklarını mikser ile çırpın. Köpürüp üst kısmı katılaşıyor. Başka kapta yumurta sarılarını, sütü, şekeri, vanilyayı, unu ve kabartma tozunu mikser ile çırpın. Yumurta aklarını bu karışmıa ilave edin. Çilek ve kayısıları da ilave edip bu sefer kaşık yardımı ile karıştırın. Muffin kalıplarının içinde kağıt kalıplar bırakın. Bu kalıplara karışımı pay edin. Bu malzemeler ile 17-18 adet muffin çıkıyor. Önceden ısıtılmış 180 dereceli fırında muffinler kızarana kadar pişirin. Afiyet olsun...

Bu muffinler Pazar akşamı misafirlerim içindi. Diğer yapabildiklerim ise şöyleydi : Mercimekli köfte, pizza, kolay profiterol. Artık kendimi fazla yormamaya çalışıyorum, sonradan sırt ağrıları çekmemek için. Ben yorulunca bebeğin de yorulduğunu düşünüyorum.

Mercimekli köfteyi, Sofra dergisinin Haziran sayısındaki tarife göre, yarım ölçü yaptım.
Pazar günü Ebru atölyesinden koşturarak çıkıp Eyüp'ten Üsküdar'a geçen Vapura bindik. Çok güzel bir tur oluyor. Vapurun uğradığı duraklar şu şekilde: Sütlüce, Ayvansaray, Balat, Fener, Karaköy, Üsküdar. Üsküdar'da 1 saat kadar dolaştıktan sonra tekrar aynı vapurla geri döndük. Sabahtan sadece tatlıları yapıp, ardından kahvaltı sofrasını hazırlayıp, ufak bir ev temizliğinden sonra gezintiye çıkmıştık. Eve döner dönmez de aceleyle mercimekli köfteyi ve pizzayı yapmaya başladım. Pizza yapımında epey hız kazandım, hemen hamuru mayalayıp üstüne eklenecek malzemeleri ayarlıyorum. Bir tane davul fırınım var, tam bu işe göre kocaman tepsiyi çok güzel ve çabuk pişiriyor. Mercimekli köftede ise malzemeleri yıkayıp, el ile tek tek şekil vermesi epey uğraştırdı beni. Aman yetişsin yaptıklarım derken, sonrasında servis derken epey yorgun düştüm. Fotoğrafları çekecek halim kalmamıştı, onları da eşim çekti...

4 Haziran 2007

BİR EBRU MASALI...

Bir pazar günü Eyüp'te Mehteran Bahçesine gitmiş, bu Ebru Atölyesi ile karşılaşmış lakin fotoğraflayıp da sizinle paylaşamamıştım. Bu Pazar yolumuz tekrar düştü buraya ve hemen başladım fotoğraflarını çekmeye. Ufacık bir oda burası, içerde 5-6 kişiden fazla seyirciye yer yok. Neyse ki iki gidişimizde de gayet sakin sayılırdı. Atölyenin ufak penceresinden bir görünüm...

Ebru ustası Ali Çalışır, sürekli ebru yapıyor burada, ebru yapılışını aşama aşama fotoğrafladım. Önce tekneye boyalar serpiliyor. Çiçek ebrusu çalışırken zemini oluşturacak boyalar yapılıyor ardından çiçeği oluşturacak boyalara geçiliyor. Su yüzeyinde birdenbire bir lale beliriyor. Geleneksel çiçek ebrusunun da gelenekselini Lale deseni oluşturuyor. Menekşe, karanfil, sümbül, gül, papatya ise sonradan eklenenleri... Ben en çok menekşe desenlerini beğeniyorum. Maalesef Ali Bey'in bu şekilde çalışması yoktu gördüklerim arasında... Neden diye sormak da aklıma gelmedi. Şu an herşey su üstünde ki toprak ve boyalardan ibaret, birazdan bu güzel desen kağıt üzerine geçecek.Üzerine bildiğimiz fotokopilerde kullanılan türden beyaz kağıtlardan kapatılıyor. Teknenin boyutuna göre kağıtlar kullanılıyor. Kağıt şu an su üstünde yüzüyor.
Kağıt alt kenarlarından kaldırılıp teknenin kenarından sıyırılarak çıkartılıyor ve işte sonuç...
Ebru İngilizce'de "Turkish Marbled Paper" olarak geçiyor. Almanca ve Fransızca'da da aynı şekilde "Türk Mermer Kağıdı" anlamlarına gelecek şekilde isimlendirilmiş. Arka fon, mermeri anımsattığı için bu isimle anılıyor.

Ebru ustası Ali Çalışır biraz sitemlerinden bahsetti bana. Geleneksel Ebru Sanat Camiasından dışlanıp aforoz edildiğini, bunun sebebinin ise geleneksel yaklaşımın dışına çıkmasından kaynaklandığını anlattı. Benim aklıma da Orhan Pamuk'un Benim Adım Kırmızı kitabında bahsettiği aynı durum geldi aklıma, kitap boyunca "Bir minyatür sanatçısının tarzı olmalı mı, imzasını yaptığı minyatüre atabilir mi" konusu işleniyordu... Cevap ise sanatçıların ayrı tarzları olamaz, imza olamaz idi. Çünkü minyatür sanatı, yaratılanın bir yansıması olabilir sadece, yorum katılamazdı. Aksi durum Yaradan'a inkardan başka birşey değildir deniliyordu. Demek ki aynı durum Ebru sanatı için de geçerliydi. Ali Bey, dışlanmasına rağmen çalışmalarını sürdürüyor. Yaptığı gül deseni ebrusu Kültür Bakanlığından birincilik ödülü almış.
Örneğin, bir papatya ebrusu bu şekilde olmalıdır. Bütün yaprakları resme bakana dönmüş vaziyette, oysa ki bu karanfil ebrusunda çiçekler yandan görünüşleri ile de resmedilmişti ve geleneksel ebruculuğun dışında idi bu durum... Bu gül ebrusu Ali Çalışır'ın kendisinin geliştirdiği bir ebru türüymüş.

Bu atölyeden ebru da satın alabiliyorsunuz. Fiyatlar çok çeşitli; büyük boy ebruların fiyatı 30-40 milyondan başlayıp 300 milyona kadar çıkıyor. Yapılma zorluğu, üzerinde kusuru olup olmaması fiyatlandırmanın unsurlarını oluşturuyor.
Atölyeden ayrılırken Ali Bey'in düşünceli hali yansıdı fotoğraf kamerasına...
Ali Bey sadece Pazar günleri bu atölye de bulunuyormuş, diğer günler ne yapıyorsunuz diye sorduğumda muhasebecilik cevabını alınca epey şaşırdım. Haftanın üç gününü ebru sanatına ayırabiliyormuş. Sohbet uzadıkça uzuyordu, eşim kapıdan seslenip vapuru kaçırıyoruz hadi deyince gözlerim Ebru sayfalarında, istemeye istemeye ayrıldım bu güzelim bahçe içinde ki mekandan...

3 Haziran 2007

Kirazlı Çikolatalı Pasta

Her pasta kendi başına bir oyun benim için, öncesinde çok düşünüp taşınıp planlar yaptığım ama her seferinde de doğaçlama gelişen... Oynandığı vakit oluşuyor kuralları, çizgileri...


Önce doğumgünü olan arkadaşın frambuazlı çikolatalı pasta sevdiği öğrenilir, çünkü eve ne zaman pasta alsa bu çeşidi alıyordur. Ama evde frambuaz olmadığından ve gidilen büyük markette de bulunamadığından el mahkum bir başka kırmızı meyve ile kiraz ile yapılmaya karar verilir. Ardından şöyle bir kitap, dergi, defter ve tabi ki blog sayfaları karıştırılır... Yine kürkçü dükkanına dönülür ve daha Pazar günü pişirilen kekten bir tane daha pişirilmeye karar verilir. Çünkü kekten çok memnun kalınmıştır, hemen tüketilmiş olması da iyiye işarettir. Bu güzelim çikolatalı kek neden bir pastanın katlarını da oluşturmasındır ki... Tarifi isteyenler için buradadır.
Kek bir önceki akşam pişirilir, ertesi gün de üçe kesilir, kabarmış olan üst kısım ise ince bir tabaka halinde kesip çıkarılır ki görüntüyü bozmasın diye. Kalan 3 kat ayrı ayrı vişne konsantresi ile ıslatılır. Vişne suyuna biraz daha şeker katıp da yapabilirsiniz. 1 paket kakaolu kremşanti 1 bardak soğuk süt ile çırpılıp, ardından 1 paket de krema sertleştirici katıldıktan sonra ara katlara sürülür. Katların arası önce kakaolu krem şanti, sonra çekirdeği çıkarılmış ve ikiye bölünmüş kiraz taneleri ve ardından da file antep fıstığı ile kaplanır. İlk iki kat bu şekilde yaptıktan sonra krem şanti ile üstü de kaplanır. Evde ki çikolata ve rulo katlar ile de üst ve kenar süslerini yapıp kurdela ile bağlanır. Kirazlı olduğu dışardan bakınca da anlaşılsın diye tabi ki kiraz taneleri...

Mevsimini geçirmeden güzelim meyvelerden bol bol yemeyi ihmal etmeyin. Kiraz bu güzelim meyvelerin başında geliyor şu dönem... Bu meyveleri pastalarımızda kullanmamak da büyük hata olur. Bir sonraki tarifim yine bu şekilde meyveli olacak...