4 Haziran 2007

BİR EBRU MASALI...

Bir pazar günü Eyüp'te Mehteran Bahçesine gitmiş, bu Ebru Atölyesi ile karşılaşmış lakin fotoğraflayıp da sizinle paylaşamamıştım. Bu Pazar yolumuz tekrar düştü buraya ve hemen başladım fotoğraflarını çekmeye. Ufacık bir oda burası, içerde 5-6 kişiden fazla seyirciye yer yok. Neyse ki iki gidişimizde de gayet sakin sayılırdı. Atölyenin ufak penceresinden bir görünüm...

Ebru ustası Ali Çalışır, sürekli ebru yapıyor burada, ebru yapılışını aşama aşama fotoğrafladım. Önce tekneye boyalar serpiliyor. Çiçek ebrusu çalışırken zemini oluşturacak boyalar yapılıyor ardından çiçeği oluşturacak boyalara geçiliyor. Su yüzeyinde birdenbire bir lale beliriyor. Geleneksel çiçek ebrusunun da gelenekselini Lale deseni oluşturuyor. Menekşe, karanfil, sümbül, gül, papatya ise sonradan eklenenleri... Ben en çok menekşe desenlerini beğeniyorum. Maalesef Ali Bey'in bu şekilde çalışması yoktu gördüklerim arasında... Neden diye sormak da aklıma gelmedi. Şu an herşey su üstünde ki toprak ve boyalardan ibaret, birazdan bu güzel desen kağıt üzerine geçecek.Üzerine bildiğimiz fotokopilerde kullanılan türden beyaz kağıtlardan kapatılıyor. Teknenin boyutuna göre kağıtlar kullanılıyor. Kağıt şu an su üstünde yüzüyor.
Kağıt alt kenarlarından kaldırılıp teknenin kenarından sıyırılarak çıkartılıyor ve işte sonuç...
Ebru İngilizce'de "Turkish Marbled Paper" olarak geçiyor. Almanca ve Fransızca'da da aynı şekilde "Türk Mermer Kağıdı" anlamlarına gelecek şekilde isimlendirilmiş. Arka fon, mermeri anımsattığı için bu isimle anılıyor.

Ebru ustası Ali Çalışır biraz sitemlerinden bahsetti bana. Geleneksel Ebru Sanat Camiasından dışlanıp aforoz edildiğini, bunun sebebinin ise geleneksel yaklaşımın dışına çıkmasından kaynaklandığını anlattı. Benim aklıma da Orhan Pamuk'un Benim Adım Kırmızı kitabında bahsettiği aynı durum geldi aklıma, kitap boyunca "Bir minyatür sanatçısının tarzı olmalı mı, imzasını yaptığı minyatüre atabilir mi" konusu işleniyordu... Cevap ise sanatçıların ayrı tarzları olamaz, imza olamaz idi. Çünkü minyatür sanatı, yaratılanın bir yansıması olabilir sadece, yorum katılamazdı. Aksi durum Yaradan'a inkardan başka birşey değildir deniliyordu. Demek ki aynı durum Ebru sanatı için de geçerliydi. Ali Bey, dışlanmasına rağmen çalışmalarını sürdürüyor. Yaptığı gül deseni ebrusu Kültür Bakanlığından birincilik ödülü almış.
Örneğin, bir papatya ebrusu bu şekilde olmalıdır. Bütün yaprakları resme bakana dönmüş vaziyette, oysa ki bu karanfil ebrusunda çiçekler yandan görünüşleri ile de resmedilmişti ve geleneksel ebruculuğun dışında idi bu durum... Bu gül ebrusu Ali Çalışır'ın kendisinin geliştirdiği bir ebru türüymüş.

Bu atölyeden ebru da satın alabiliyorsunuz. Fiyatlar çok çeşitli; büyük boy ebruların fiyatı 30-40 milyondan başlayıp 300 milyona kadar çıkıyor. Yapılma zorluğu, üzerinde kusuru olup olmaması fiyatlandırmanın unsurlarını oluşturuyor.
Atölyeden ayrılırken Ali Bey'in düşünceli hali yansıdı fotoğraf kamerasına...
Ali Bey sadece Pazar günleri bu atölye de bulunuyormuş, diğer günler ne yapıyorsunuz diye sorduğumda muhasebecilik cevabını alınca epey şaşırdım. Haftanın üç gününü ebru sanatına ayırabiliyormuş. Sohbet uzadıkça uzuyordu, eşim kapıdan seslenip vapuru kaçırıyoruz hadi deyince gözlerim Ebru sayfalarında, istemeye istemeye ayrıldım bu güzelim bahçe içinde ki mekandan...

25 yorum:

Punto dedi ki...

Kültürümüzü yaşatanlara ne kadar teşekkür edilse azdır. Seni de kutlarım bu çalışmaları bu dünya ile paylaştığın için.

Berceste dedi ki...

Teşekkürler Pınar, beni kırmayıp tekrar gittiğin, anlattıkların için. İngiltere'de ne yazık ki Türk kısmı kalkmış, sadece marbel paint deyip geçiyorlar! Herşeyde olduğu gibi, kendi yorumumuzu kattık, bu bizim bile diyebilirler yani!

Pınarın Kulubesi dedi ki...

Merhaba Punto Amca ve Berceste,
bu konuda örnek aldığım iki insandan geldi ilk yorumlarda... Bunu paylaşma hissini bana aşıladığınız için ikinize de esas ben teşekkür ederim.
Berceste bu bizim diyebilmeleri için geçmişten örnekler vermeleri gerekir ki, bulunabilen en eski örnekler 1500-1600 yılları arasın daki Osmanlı yazıtlarında yer alıyor. Daha eskisi ise Türkmenistan'da olduğu düşünülüyor ama o günden bugüne hiç kitap kalmadığı için kaynak gösterilemiyor. Bunun sebebi de o dönem Türkmenistan'ın en ünlü kütüphanesinin yanması sanırım. Bu kütüphanede ki kitap sayısı dillere destanmış. Şu an ismi aklıma gelmiyor:(

Hülya dedi ki...

İşte çok farklı bir dünyanın kapısını aralarken gördüm seni.Hemen senin ardından daldım içeri;)
Her işin kendine has yorgunlukları var.Emek yorgunluğu,gönül yorgunluğu...Ali Bey gönül yorgunluğuna düşmüş.Farklı birşeyler yapmanın köstekleriyle karşı karşıya.Elbet farklılıklar olmalı gelişmek için.Öz de unutulmamalı bu arada.Tabii ki ebru sanatı olsun,minyatür olsun,hat olsun kendine has kuralları vardır elbet(her ne kadar bu kuralları bilmesem de:(Keşke bilebilseydim)ama değişim de şart.Nasıl resmin bir sürü akımı var bu ebru da niye olmasın?Çiçeklerin yandan suya vurmuş aksinin de ayrı bir adı olsun kime zararı var ki...
Çok katıyız birçok yönde.Asla işimize gelmeyen de yeniliğe açık değiliz.Osmanlının resme koyduğu katı kurallar değil midir resim sanatında geri kalmamızın sebebi?En sonunda ne olacak biliyor musunuz?Yabancılar ebru sanatını alıp kendilerine adapte edecekler ve bizde kaybettiğimiz onca kültür unsurumuz gibi ''Bu bizim!Bu bizim diye çırpınıp duracağız ama nafile.Çoook geç kalmış olacağız....

Pınarın Kulubesi dedi ki...

Merhaba Hülya
çok haklısın yazını okuyunca, elbet geleneksel ebru ve minyatür ustalarının buna bir açıklaması vardır ama dediğin gibi yeni bir akım olmasında ne sakınca var ki.
Ali Bey kendi çalışmasının türüne Naturel Figürativ adını vermiş... Bu işi bizler geliştirmez isek elimizde kaçıracağız yine haklısın.

sevgiler

gülriz dedi ki...

Ne kadar güzel bir dünyaya götürdün bizi Pınar... Hep ayrı bir yerlere çeker zaten beni ebru, minyatür ve hat sanatları. Ali Bey'in kırgınlığı, belki küskünlüğü içimi acıttı. Galiba hep böyle yapıyoruz; eskiye sadık kalma adına değişime karşı yoğun bir direnç gösteriyoruz ama sonra başkaları değişimi gerçekleştirince o değişim kıymetli oluyor hep gözümüzde... Bir de boynuz kulağı geçemez anlayışı sanatta da bilimde de edebiyatta da hep karşımıza çıkıyor galiba ve bu durum beni çok üzüyor :(

Adsız dedi ki...

çok güzel bir konuya değinmişsiniz
fotoğrafları çok beyendim karanfil ise harika

hülyacığıma da katılıyorum

Adsız dedi ki...

Pınarcım, tekrar gidip resimlemekle çok iyi etmişsin. Bende en kısa zamanda gidip göreceğim. Bu arada Ali Bey'in başka bir iş yapması da bana üzücü geldi. Keşke tüm insanlar zevk aldığı işleri yapıp, onunlada hayatını devam ettirebilse. Ne kadar güzel olur, futbolcular ve sanatçılara en çok bu yuzden özenirim.
Birde kendi Cafe'sini açan kişilere.
Ne yazıkki pek çoğumuz zevklerimizi hobi olarak bir köşede bırakıp, zamanımızın çoğunu para kazanmak için harcıyoruz.
(Bu arada sana bir mail attım ama ulaştımı?)

Pınarın Kulubesi dedi ki...

Merhaba Gülriz
çok doğru bir tabir kullandın, Ali Bey'in sıkıntısı tam da boynuz kulağı geçmez türünden... Ebru ustalarına elbet saygımız büyük ama gelişime değişime de açık olmak gerekir. Paris'te Notre Dame klisesinin şahane vitraylarının yanında bir köşeyi modern vitray çalışmasına ayırmışlardı. Tarihi bir klise bu hoşgörüyü gösterebiliyorlarsa neden bizim sanatlarımızda bu olmasın.
sevgiler

Pınarın Kulubesi dedi ki...

Merhaba Aynur
karanfil ebrusu çok güzel gerçekten.
sevgiler

Merhaba Müge
keşke hobilerimiz aynı zamanda bizim geçinmemizi sağlayabilse... O zaman benim yapacağım şey de cafelere kek, kurabiye, pasta yapmak olurdu. Ama maalesef hobilerini yeterince iyi ticareleştiremeyenler kıt kanaat geçinmek zorunda kalıyorlar. Hobiler ticarileşince de zevk olmaktan çıkıyor çoğu zaman, otomasyon, seri üretim ön plana çıkıyor rekabet dünyasında...
Mail adresim: pinar.unal@gmail.com
tekrar gönderebilir misin
sevgiler

Adsız dedi ki...

Merhaba canım,dün bozulmak üzere olan kirazları nasıl değerlendirebilirim diye bakarken kirazlı pastanı gördüm,dün yapamazdım çünkü misafirim vardı ve kuru dolma istenmişti özellikle.hem hazırlık hem evi derleyip toplama derken baya yorulmuşum.ama çok hoş bir akşam geçirdik.pastanı inş. deneyeceğim.paylaşımın için teşekkürler.bugün tekrar baktığımda yeni yazını gördüm,ebru benimde çok sevdiğim bir uğraşıdır,yapımını bilmem ama severim.neyse uzatmayayım,sevgilerimle...Nazife

Bocuruk dedi ki...

Pınar'cığım,
Çiçeklerin durduğu, baktığı yönlerin önemini ve daha birçok şeyi bilmiyordum doğrusu. Bu tür şeylerle ilgilenme işini hep emeklilik dönemine erteliyoruz ya. Sen ne güzel yapmasını öğrenmesen bile ilgini böyle güzel bilgilerle ve bunları paylaşarak gösteriyorsun. Teşekkürler:)

Pınarın Kulubesi dedi ki...

Merhaba Nazife,
kirazı pastalarda tartlarda kullanmak için tam zamanı, çok kısa oluyor süresi çünkü, bir bakıcaz kirazlar pazardan kalkmış bile. Rengi, görüntüsü, tadı mükemmel, çikolata ile de çok yakışıyor.
sevgiler

Merhaba Bocuruk,
yorumun için çok teşekkür ederim:)İlgili olduğum bir konu hakkında okuduklarımı, duyduklarımı kolay kolay unutmuyorum. Bir sergide, ebru ustası herkese ebru yaptırıyordu ben de 2 tane yapmıştım. Mucize gibi birşey, suyun üstünden kağıda boyaların ahenk içinde geçişi. Her yaşta başlanabilecek bir uğraş, zira Ali Bey 2000 yılında başlamış ve şu an geldiği nokta birincilik alacak düzeyde... Üstelik esas mesleği olan Muhasebeciliği de sürdürüyor. Bizim için güzel bir örnek..
sevgiler

serinmavi dedi ki...

Çok güzel çalışmalar fotoğraflamışsın canım.ali bey'in eline emeğine sağlık.Ebru Sanatını çok sevmişimdir her zaman.....Selamlar....

Gazoz Agaci dedi ki...

Selam canım,
Ben de böyle bir yere gitmiştim, Beyazıtta bir medreseydi. Ne kadar mistik yerler değilmi, insana başka duygular ve heyecanlar veriyor ;)
Bu arada, bebiş iyidir umarım ;)
Sevgiler

Adsız dedi ki...

Canım Pınar,

ben bayılıyorum ebru yapımına, ebru eserlerine. Geçen İstanbuL'a geldiğimde Taksim büyükşehir'in salonunda rastalntı ebru sergisi gördüm çocuk gibi mutlu olmuştum.

Yapmayıda çok istemiştim. Cafer Ağa Medresesi var. Beyazıd EMinönü arasında Sultanahmete denk geliyor sanırım. Oraya gitmiştim kurs için ama 1 yıllık programları doluydu. Çok küçük çalışılacak alanların olması maalesef öğrenci sayısını kısıtılıyor.

Şimdi böyle güzel fotoğraflar , anlatım görünce dayanamadım yazdım da yazdım.. :)

Kısacası ben ebruyu pek severim, :)

Sıcacık sevgler...

Pınarın Kulubesi dedi ki...

Merhaba Serinmavi,
yorumun için çok teşekkür ederim
sevgiler

Merhaba Gazozağacı,
ortama diyecek yok. Eyüp'ün o kalabalığının ortasında tüm gürültüden uzak sessiz sakin gül ağaçlarıyla bezeli bir köşe... Çöl ortasında bir serap görmek gibi...
sevgiler

Merhaba Zerrin,
Caferağa medresesini biliyorum, Ney dersleri de veriliyor orda, çok güzel bir ortamı var. Maalesef odalar çok küçük ve kontenjan kısıtlı dediğin gibi... Ebru sergisiyle karşılaşmana sevindim:)
yaz ne güzel, heyecanını duymak güzel
sevgiler

BALDAN TATLI dedi ki...

Tesadüf eseri sitenizi buldum. Ebruyu bende çok severim. Daha doğrusu Klasik Türk Sanatlarına bayılırım. Hat, minyatür, ebru gibi. Bende kumaştan yapmıştım ebruyu. Sayfamda örneği bile var. Fotoğraflar çok güzel. Ne iyi etmişsinizde çekmişsiniz, teşekkürler.. Sevgiyle..

Pınarın Kulubesi dedi ki...

Merhaba Baldan Tatlı:)
sayfanı ziyaret ettim, ebru desenli masa örtüsünü de gördüm. Hiç aklıma gelmezdi ebrunun kumaş üzerine aktarılabileceği, çok güzel bir fikir. Uğraşlarınız çok güzel.
sevgiler

B5 dedi ki...

Uzun zamandir buraya bakmamisim. Ne kadar güzel bir konuyla ilgili yazmissin!
Resimler de bir o kadar canli anlatmis. Gül ebrusu daha önce görmedim sanirim. Ebru da denemek istedigim calismalardan. Yapma imkanim su an olmasa da yurtdisinda :(.
Ellerine saglik Pinar!
Selamlar!

Pınarın Kulubesi dedi ki...

Merhaba B5,
yurt dışında olsan da yapılabilir aslında, boyaları kendin hazırlayabiliyorsun, önce bir et kasabına gidip büyükbaş hayvan safrası almak gerekiyor:) Bu kısım epey uğraştırıcı, günlerce boyalar dövülerek hazırlanıyor:)
sevgiler

B5 dedi ki...

Ben hat sanatina da takmistim bir ara, esime bilgi almak icin akademide hocalarla gorusmustum. Ugrastirmayan is yok bu sanatlarda tabii.

Yok, safra isleri zor buralarda... Atolye bulsam kesin girerim iceri ;)
Ya da artik TR ye geldigimde minik bir kurs ile hevesimi gideririm herhalde... :D

Selen dedi ki...

Pınarcığım merhaba,
Maillerden sonra ilk yorumlaşmamız sanırım bu. Müge sağolsun senin blogunla tanışmama vesile oldu. Birkaç zamandır gelip gidiyordum ama yazmak bugüne kısmetmiş.
Bir sorum olacak Ali bey ders de veriyor mu?
Sevgiler

Pınarın Kulubesi dedi ki...

Merhaba Selen
Hoşgeldin:)
Ali Bey ders vermiyormuş, yer sıkıntısı var. Bizim gittiğimiz oda çok ufak, sadece kendi çalışma alanına yetecek kadar.
Ders için Caferağa Medresesi var eğer biliyorsan oradan alabilirsin. Birde İSMEK kursları var. Bir sonraki sezona kayıt yaptırabilirsin.
sevgiler

Adsız dedi ki...

Ali bey'e başarılarının devamını diliyorum Çok Değerli Bir Kişilik İnşallah bu emeğinin karşılığını bir gün maddi olarak alır.
ismail.simsek@hotmail.com