31 Mart 2008

ŞAHANE BİR GÜN

Sencer geldi, hoşgeldi. Ne iyi etti. Bu kadar teyzeyi bir araya topladı. Rekor katılım ile parmak ısırtacak bir buluşma gerçekleşti. Can ile Sencer'i görmeye Yasemin Anneye gittik, moral depolayıp geldik. Ben fazladan bir de midemi depoladım. Büyük hesaplarla her alanı değerlendirdiğime inanıyorum. Ama hala yiyemediğim bir pasta olduğunu görünce hesabın bir yerlerinde yanlışlık yaptığımı anlıyorum. Ama elimden geleni yaptım:) İşte en son kesilen ve beni pişmanlığa iten tadına bakamadığım, Sencer'in hoşgeldin pastası Sevgili Müge'den ve eşlikçisi şeker hamurlu minik kekler Sevgili Gülriz'den...

Tatlılarla başlayıp tatlılarla devam edelim. Sevgili Neslihan bu harika cheesecake i yapmıştı. Son kapanışı bu lezzetle yaptım.

Ganne ise bu cevizli tahinli kurabiyeleri yapmıştı. Ceviz nerede derseniz sürpriz olarak içinde bekliyor sizi.

Bir sürpiz bekliyordu bizi, aslına bizim beklediğimiz ama Sevgili Gülriz'in beklemediği bir sürprizdi bu pasta... Sevgili Ayşem onun deniz ve yelkenli tutkusunu bilerek tasarlayıp yapmıştı bu pastayı. Gülriz'in şaşkınlıktan dili tutuldu neredeyse, konuşamadı.

İyi ki doğdun Gülriz, hep dilin tutulsun böyle sevinçten umarım:) Güzel süprizlerin olsun hayatında hep... Bizim gibi seni sevenlerin olsun hep yanında...
Tatlıları kapatıp tuzlulara geçiyoruz...
Münevver Abla, çok sevilen pırasalı tavuklu kişini yapmıştı, Yasemin'in özel isteğiydi. Yiyenler olarak iyi ki istemişsin Yasemin deyip durduk.
Bir başka şahaser kısır Sevgili Müge'ye ait. Şimdiye kadar yediğim kısırlar arasında en lezzetlilerindendi.
Ve yine şimdiye kadar yediğim en güzel patates salatası diyebileceğim bir salata evsahibi Yasemin'dendi. İçinde neler var derken bir tüyo ile karşılaştık. Bu tüyoyu kendisi paylaşsın artık sitesinden, herkes faydalansın.

Selen'in nefis dereotlu çöreklerini tattım. Dereotu yemeyen ben, dereotunu sever oldum.

Buğday salatası sevgili Suzi'nin eseri. Bu kadar kalori yüklü yiyeceğin yanında en masum olanıydı.

Naçizane bunlarda benim rulo poğaçalarım... Hala tarifini yayınlayacağım değil mi? En kısa zamanda diyor ve sizi sofranın fotoğraflarıyla başbaşa bırakıyorum.
Bir sürpriz misafirimiz vardı. Can'ın hoşgelesin partisine de kısmet olmuştu gelişi. Sencer'in partisine de kısmet oldu. Hep Türkiye'de olsan diyorum, gurbet eller yerine...

25 Mart 2008

İYİ Kİ AÇTIN PAPATYA...

SBelki 1 yıl bile olmadı seninle tanışalı papatya kız...

Ama çok sevdik biz seni,

Duyuyorum, okuyorum çok sevenin var, bilesin sen de...

İsterdim bir yelkenli tutup getireyim sahillerine...

Bin git istediğin yere diyeyim, ne zaman istersen o zaman dön...

Deniz tutkuna bir dem vur da öyle gel, çok özletme kendini diyerek...

Dönersin değil mi?

Can daha doğar doğmaz tanıdı seni,

Hatta doğmadan önce duydu belki o şen sesini,

İsterim hep var olasın hayatımızda,

Can'ın güzel papatya teyzesi...

İyi ki doğdun...

İyi ki açtın sen bizim hayatımıza...

Papatya demetleri yolluyorum sana...

Can Efendi şiirin bu kadarına izin verdi. Kusurlarımız ve acemiliğimiz için affet sen bizi Gülriz:)

17 Mart 2008

ÇOCUK İSTİSMARINI DURDURUN...

Bir oyun daha başlamış, bloglar arasında...
Ama şimdiye kadar gördüğüm oyunlar arasında, aynı zamanda faydalı bir amaca hizmet edeceğini düşündüğüm bu oyuna Devletşah'ın mimiyle katılmış oluyorum.

Doctus Bilgi Güvenliği Formunda başlatılan bir oyun bu. Çocuk istismarını durdurmaya yönelik bir hareket.
doctus
Sadece kendi çocuklarımızı değil bu dünyanın emaneti olan, geleceğimiz olan bütün çocukların istismarının önlenmesi için çevremizde olan bitenlere kayıtsız kalmamalı, çocuk istismarını ortadan kaldırmak için elimizden ne geliyorsa yapmalıyız.

Oyunun konusu çocukluğunuzdan hatırladığınız ilk şarkı ve şu an dinlediğinizde sizde hissettirdikleri...

Çocukluğumdan hatırladığım birden fazla şarkı var. Biri Bülent Ersoy'un "Baharı bekleyen kumrular gibi" adlı şarkısı. Evde ki kasetçalarda tekrar tekrar başa sarıp dinlediğimi hatırlıyorum. İlkokuldaydım. Bir de Alpay'ın Eylül'de gel şarkısını çok beğenmiştim. Bana hadi bir şarkı söyle dendiğinde bu şarkıyı söylemiştim. Yaşımdan beklenmeyecek bir şarkı olduğundan şarkıyı bitirdiğimde "Vayyyy!!!" dendiğini hatırlıyorum. Tabi şarkıyı söylemem sadece nakarat kısmından ibaretti. Hafızam ancak o kadarını tutabilmişti. Bir de Osman Yağmurdereli'nin " Bir Bir Biri Birilerine bakar bakar bakar dururum" şarkısı geliyor aklıma. Bu şarkıyı biryerlerde duymuş, o kadar düşünmeme rağmen bir türlü nakaratının sonunu getirememiştim. Derken bir gün bir anda ilham gelmiş şarkının nakaratının sonunu kendimce getirmiştim. Sonra şarkıyı başka bir yerden tekrar duyunca orjinal sözleriyle aynı sözleri bulduğumu görüp şaşırmıştım. Bilinçaltım unutmamış sözleri ve düşüne düşüne bulup çıkarmıştı.
Neden bir değil üç şarkı yazdım, çünkü bu şarkılardan hangisinin ilk olduğunu hatırlayamıyorum.
Osman Bey'in şarkısını bugün bir yerlerde duymak mümkün değil. O vaktin gelip geçici pop kültür şarkılarından biriydi zaten. Alpay'ın Eylül'de gel şarkısını şu an dinlediğimde güzel geliyor ama tekrar tekrar dinlemek isteyecek kadar değil. Ama Bülent Ersoy'un şarkısını bugün orjinal kaydıyla yine dinlediğimde halen çok güzel ve özel geliyor bana. Sözlerini de bir o kadar çok beğeniyorum. Öyle ki bir kızım olsaydı ismini belirleyecek kadar...

Bu oyuna ben de anne arkadaşlarımı davet etmek istiyorum.
Defne'nin annesi Esra, Tonguç'un annesi Ayça, Efe'nin annesi Asya, yeni yaşına giren Erin'in annesi Ayça ve Dante'nin annesi Açalya. Haydi siz de katılın bu oyuna...

13 Mart 2008

DÜN VE BUGÜN

Bu hafta çok güzel geçti, sebebi ise ziyaretimize gelen sevdiklerimiz...

Can ile pek dışarı çıkamayınca bizi ziyarete gelsinler diye yollarını gözlediğim arkadaşlarım tek tek geldiler bu hafta. Dönüp bakınca nasıl geçti bu hafta günler diyorum. Cuma geldi bile...

Ziyaretimize gelsinler diye genelde davet etmek zorunda kalırım sevdiklerimi... Anne ve babam da dahil buna. Hatta ısrar ederim bazen, yerinden kımıldamak istemeyenler olur ya, hadi gelin, hadi gelin diye ısrar etmek zorunda kalırsınız... Sağolsunlar gelirler ama bazen de davetime icabet edilmez, o zaman da üzülür, gücenirim elimde olmadan... Bu hafta hiç gücendirmedi arkadaşlarım beni...

Ama içlerinde biri var ki ne davet bekler ne rica, bu açıdan apayrı yeri vardır ben de... Sizi görmeye geleceğim deyip, geldi dün onca yolu aşıp, bizi çok mutlu etti, daha önce Can'ı görmeye geldiği gibi yine... Bazı arkadaşlar söyler "ya bir ara sana gelcem/gelcez" filan da filan. Halen gelecekler bekliyoruz:) İnsan dediğini yapmalı, yapmayacağını da dememeli. Bakın, Gülriz'im size örnek olsun. Geleceğim der ve gelir...

Yetmedi bir de bloğuyla özdeşleşen papatya desenli tahinli kurabiyelerinden getirdi Gülriz. İçimi okumuş gibi, canımın kıyır kıyır bir kurabiye çektiğini bilir gibi yapıp getirmiş. Sabah düşünüp yapmak istemiştim, Can Ağa o kadar vakit izin vermez diyerek vazgeçmiştim.
Bu güzel birlikteliğe en yakın arkadaşlarımdan Emel'de katıldı, davete icabet ederek kırmadı beni sağolsun. O da benim gibi yeni anne ve çalışmayı bırakıp bebeğine bağlananlardan. İlk defa kızıyla başbaşa dışarı çıktı, cesaretini topladı ve geldi, bu yüzden ona da çok büyük bir teşekkür ediyorum. Bu arada blog camiasına o da katıldı, yaptığı lezzetli ve bir o kadar pratik tarifleri ve kızıyla geçirdiği günleri artık buradan sizlerle paylaşıyor.

Peki ben neler yaptım buluşma öncesinde...
Can Ağa sabah uyanmadan kalkıp önce muffinlerimi pişirdim. Üzümlü fındıklı kakaolu muffiler... Sabah ile öğle arasında ki uykusunda ise dilim poğaçayı.
Öğleden sonra da yoğurtlu havuç kızartmasını.
Bu hafta ziyaretimize gelen can arkadaşım Nazife'ye ve üniversiteden arkadaşım Fatma'ya da davetime icabet ettikleri ve bizi unutmadıkları için teşekkür ediyorum... Her haftamız böyle olsun diye de diliyorum. Günlerimiz çok daha güzel oluyor, fırınımızdan güzel kokular geliyor, çayımız kaynıyor, bir de üstüne güzel sohbetler ekleniyor ve günlerimiz işte böyle anlam kazanıyor...

9 Mart 2008

DÜNDEN BUGÜNE

Fotoğraflardaki pazar sabahı kahvaltı sofrası ve elmalı tatlımız 1 yıl önce yine bu vakitler yine bu masada kurulan kahvaltı sofrası ile tanıştığımız bu güzel insan ve eşi içindi. Yine bizi kırmayıp geldiler evimize. Az kalsın Can muhalefet ediyordu bu buluşmaya ama neyse ki sabahki durumu iyiydi ve hadi birlikteyiz bu kahvaltıda dedik.
Punto Amcayı birçok konuda takdir ediyorum, ama takdir ettiğim bir konu var ki eminim benim kadar sizin de aklınız almayacak bu işe...
Punto Amca meyve haricinde yapay şeker içeren hiç bir tatlı ürünü yemiyor. Ne şeker hastası ne de kilo sorunu var ama yıllar önce böyle bir karar almış ve bu kararından bir daha da dönmemiş. Bence hepimize örnek olacak bir tavır bu. Bu zevkten kendimizi alıkoyabilir miyiz? Ne dersiniz? Daha sağlıklı bir yaşam sürmek istiyorum diyen herkesin uygulaması gereken bir alışkanlık...

Not: Fotoğraflardan ve yazımdan da anlaşıldığı üzere Can daha iyi. Geçmiş olsun ve iyi dileklerini bırakan arkadaşlara çok teşekkür ediyorum.

8 Mart 2008

Acı ve Tatlı

Hayat böyle işte, herşey birarada, acı ve tatlı lezzetlerden oluşuyor.
Oğlumun diş çıkarması tatlı bir lezzet bıraktı belleğimizde... Hala mutlu oluyorum düşündükçe, gidip bir daha bakıyorum, dokunuyorum. Ama öte yandan da üzülüyorum.
Grip oluşu, ishal oluşu ve bir de üstüne pişik oluşu acı bir tada dönüştürdü hayatı...
Bugün sabah doktorda aldık soluğu... Benim korkum 4 gün önce öksürükle başlayıp artarak hırıltıya dönüşen hastalığının bronşite dönüşmesiydi. Neyse ki sadece grip durumunda, hırıltısı boğazında ki akıntısındanmış. Bronşite dönüşmemesi için kaç aydır ilaç kullanıyoruz, umarım işe yarar. Yapılan alerji testinde Can'ın üst solunum yollarının virüslere karşı hassas olduğu, alerjik cevap verip bronşlarda iltihaplanmaya sebep olduğu ortaya çıkmıştı. Bu alerjiyi tedavi edebilecek bir şurup önermişti doktoru. 3 ay kullanmamızı tavsiye etmişti, 2 aydır kullanıyoruz ve belki bir süre daha da kullanmaya devam edecekmişiz. Bugün yapılan yeni test alerjik durumun devam ettiğini gösterdi. Onun dışında iki şuruba daha başladık ama Can ishal oldu. Şuruplar mı yaptı yoksa ben farketmedim bu sabahtan beri mi vardı tam ayıramıyorum. Yoksa diş çıkarmasından dolayı mı?
Can için ishal demek çok kötü pişik demek aynı zamanda. Anında pişik oldu bile... Bu gece uyku yok bana, sürekli altını değiştirmem gerekecek...
Bugün hastaneye yüklü bir gelir bırakıp döndük:(
Başbakanımız 4 çocuk yapın diyor. Güzel diyor da çalışan annelere destek ya da çocuklu ailelere destek de gelecek mi bu sözün ardından. Sağlık ocaklarında verilen hizmet iyileştirilmeli, her ocağa birer çocuk doktoru atanmalı... Hemşirelere bebekleri zedelemeden nasıl aşı yapılır öğretmeliler. Benim gördüğüm örnek çok kötüydü, yaşadığımız tecrübelerde... Bir daha gitmemeye yemin ettim.
Özel hastaneleri de çok methetmiyorum aslında. Yeri geliyor hastaneye gelir olsun diye fazladan testler yapılıyor gibi geliyor bana. Çocuğunuz olduğu için de hiçbirine hayır diyemiyorsunuz.
Can bugün tam kan sayımı oldu, demir bağlama ve kansızlık durumlarına bakıldı. Alerji testi yenilendi. Hastalığı virütik mi yoksa bakteriyel mi ona bakıldı.
6 aylık olmasına rağmen teki torbasına henüz inmeyen testisinin ultrasonla nerede olduğuna bakıldı. 1 yaşına kadar daha bekleyeceğiz, yolda gözüküyor bakalım. 1 yaşına kadar inebiliyormuş. İnmez ise ufak bir ameliyat gözüküyor. Beraberinde sünnetini de yaptırmayı düşünüyorum.

Ama mutluyum, çok şükür, yine de oğlumun sağlıklı olduğunu düşünüyorum.
Annem hep derdi...
Dermansız dert vermesin bizi yaratan...

7 Mart 2008

MÜJDE

Müjde A Dostlar!!!
Oğlumun ilk dişi çıktı:)))) Henüz fotoğraf makinesinde görünecek gibi değil. Biraz daha büyüsün öyle çekerim.

Can'ın dişetlerine arada bir bakıyordum çıktı mı acaba diye. Diş kaşıyıcıları sürekli ağzında idi, bazen de tülbenti parmağıma geçirip ben kaşıyordum. Bugün bir daha bakayım dedim, elimle dişetlerini kaşıyordum ki o da ne tırtıklı bir şey. İlk diş:)
Çok mutlu oldum, keyfim yerine geldi. Çünkü birkaç gündür huysuzdu gerçekten. O huzursuz olunca bana da yansıyor.

Bakalım diğer diş ne zaman gelecek. Alt sol diş ile başladı inciler dizilmeye... Oğlum da keyifli, huzursuzluğunu attı sanki.

İlk kelimesini bekliyorum şimdi de. Rüyalarıma bile giriyor...

4 Mart 2008

TEMEL MAYALI HAMUR ve ÇİKOLATALI PASTA

Size aslında temel mayalı hamur tarifimi vermek istiyorum. Bu tarifi ile ister pizza hamuru olarak kullanın ister açma ister poğaça yada mayalı çörek olarak... Ben artık tarif defterime bakmadan yapıyorum...

Malzemeler:

  • 1 su bardağı ılık süt

  • 1 su bardağı ılık su

  • 1 su bardağı sıvı yağ

  • 1 paket yaş maya(42 gr)

  • 3 yemek kaşığı toz şeker

  • 1 tatlı kaşığı tuz(zeytin de olacaksa azaltın)

  • 1 tatlı kaşığı mahlep(koymayadabilirsiniz)

  • Aldığı kadar un

Yapılışı: Ilık süt ve su karışımı içerisine şeker ve maya konulur, maya çözünüp biraz köpürene kadar beklenir. Ardından diğer malzemeler eklenip ele yapışmayacak kulak memesi yumuşaklığında bir hamur elde edilip üstü kapatılarak ılık bir yerde mayalanmaya bırakılır. Hamur iki katına çıkınca(1-2 saat) hamuru tepsiye yayıp isterseniz pizza hamuru olarak kullanın isterseniz açma ya da poğaçalar yapın. Şekli verdikten sonra hamuru tepside bir süre daha bekletirseniz daha da kabarır ve daha iyi bir sonuç elde edersiniz. Bu malzeme ile 2 adet orta boy pizza oluyor. Dilerseniz yarı malzeme ile bir orta boy pizza elde edebilirsiniz. Ben bazen yarısı ile pizza yapıp diğer yarısı ile açma ya da poğaça yapıyorum. Pizza yapmak için 1 yemek kaşığı salçayı 1 su bardağı su ile sulandırıp tepsiye yaydığınız hamurun üstüne sürdükten sonra, kaşar rendesi hariç diğer pizza malzemelerini çiğ olarak hamurun üzerine dizin( mısır konservesi, dilim zeytin, salam, sosis, sucuk, kırmızı ya da yeşil biber, domates...) Kaşarı rendeleyin ama hemen üstüne serpmeyin. 180-200 derecelik fırında pizzanızı pişirin. Hamurun kenarları kızarınca pizzayı çıkarıp kaşar rendesini üzerine serpin ve sıcak fırına sürün tekrar. Kaşar 1-2 dakika içinde eriyince tepsiyi fırından çıkarabilirsiniz. Dilimleyip afiyetle yiyin.

Çikolatalı Truf tarifine gelince de yaptığım çok basit idi. Herhangi bir çikolatalı kek pişirip kabaran kısmı kesip elinizle ufalayarak daha önce verdiğim tarif ile çikolatalı truflar hazırlayın, kalan tek katlı tabanı ise bir kenara alın. 120 gr çikolatayı benmari yöntemiyle ya da mikrodalgada eritip içine 100 gr kadar çiğ süt kreması ekleyip karıştırın. Kekin üstüne bu karışımı yayın. Çikolatalı truflar ile süsleyin. Fazlasını pastanın çevresine çember şeklinde dizebilirsiniz. Çikolatalı trufları kayınpederimin doğumgünü için yapmıştım. Esas doğumgünü pastasını eltim yapmış idi. Onları fotoğraflayamadığım için yayınlayamadım. Afiyet olsun...

Close up mercek ile çektim bu fotoğrafı, renklerin bu kadar canlı duruşu çok hoşuma gitti...

3 Mart 2008

YIL 2023...

Yıl 2023...

Can: - Anne inanmıyorum, bana kilotlu çorap giydirmişsin, üstelik sayfanda reklam etmişsin, rezil oldum arkadaşlara...Annesi: Ama oğlum üşümeyesin diye, bir de çok sevenin vardı, pek şirin olmuş idin, o yüzden yayınlamışımdır sayfamda, kızma hemencecik...
Bu diyalog geçer mi acaba oğlumla aramızda...

Bu da pek ilgi göremeyecek olan truflu çikolatalı pastam... Cumartesi öğleden sonrası Can'ı görmeye gelen arkadaşlar için yaptım. Pizza ile birlikte tarifi sonra ki yazımda..