10 Ekim 2011

3. Ay Biterken...

Yaz bitti…
Gelen yağmurlar ile ikna olduk artık tamamdır, yaz bize elini sallayarak veda etmiş, yerini sonbahara bırakmıştır…
Geriye dönüp baktığımda güzeldi, güzel bir yaz geçti diyorum… İpek katıldı aramıza yaz ortası sayılabilecek bir vakitte… Onu beklerken de o geldikten sonra da güzeldi, dolu doluydu yaz… Can’ın birkaç hastalığını ve bademcik ameliyatını saymaz isek tabi… Nazar boncuklarıydı onlar yazımızın…

3.ayımız biterken İpek Kız artık bambaşka… Onunla konuşulması, hele de “Aguca” konuşulması en çok sevdiği şey… Bolca bedavaya dağıttığı gülücükleri var. Konuşma çabaları ise had safhada, karşılıklı çeşitli tonlarda agulaşıyoruz… Onun agusuna aynı tonda bir agu ile cevap verdiğimde anlaşıldığını konuşabildiğini görüp çok seviniyor sanki, büyük bir işi başarmışçasına:) Ufacık haliyle çok komik ve de şirin geliyor bize bu çabaları, tepkileri… Yalnız kalmayı sevmiyor, karşısında sohbet edebileceği, göz kontağı kurabileceği birilerini arıyor…

Yazı güzel geçirdik, geçirmesine de… Sonbaharı ve kışı nasıl geçireceğiz bakalım. Doğum sonrası kalan 5 kg mu bu günlere saklıyorum. Çocukların peşi sıra hastalanacağı günler gelecek, Can’ın kreşinden bolca hastalık taşınacak muhtemelen, onlar hasta olunca ben yemeden içmeden kesileceğim, uykusuz geceler olacak ve kilolar bir çırpıda gidecek diyorum geçmişe bakarak. Can’da doğum öncesi kilomun da altına bu şekilde düşmemiş miydim… Ama geçmişte şimdiki kadar rahat bir anne değildim ki!!! Şimdi artık ruhu da bedeni de hafif extralarge olmuş bir anne olarak bu günleri yine rahat bir şekilde mi yoksa eskisi gibi stres olup kendine bakmayı dip köşelere iten bir anne olarak mı geçireceğim? Zaman ve hastalıklar gösterecek bize… 5 kg stoğum hazır ne de olsa…

Biz yine fırsatlar elverdiğince açık havada, kalabalıklardan uzak, doğa içinde olacağız…

Ruhumuza da bedenimize de iyi gelecektir önceden olduğu gibi…    

7 Ekim 2011

Ağva-Hacıllı Köyü Trekkingi


Çocukluğumun üç yılını geçirdiğim memleketimde bir dere vardı, bağların bahçelerin ortasından kıvrıla kıvrıla akan…
IMG_8909
8 yaşlarındaydım o dereyle ilk tanıştığımda, üzerinden atlayarak geçmeye çalıştığımızı hatırlıyorum, ufak bahçemize giderken de, babaannemlerin bağdaki evlerine gitmeye çalışırken de…  Babaannemler kışı ilçe merkezinde geçirirlerdi, bizim alt katımızda otururlar, iki katlı ahşap evimizin yan tarafında ise ahır dururdu. Adı Sarıkız olan bir inek, tavuklar beraberinde…
Peynirimizin, sütümüzün, yoğurdumuzun, ayranımızın, tereyağımızın babaannemden geldiği yıllardı…
Bahar gelir gelmez havalar azıcık ısınmaya yüz tutunca babaannemlerin bağdaki evlerine taşınma vakti gelirdi, buzdolabı dahil eksiksiz mutfak eşyası yatak yorgan bir traktöre yüklenir, arkasına da Sarıkız yularından bağlanır,  bahçeye taşınırlardı. Bu taşınmayı da hatırlıyorum hayal meyal, biz ilçede kalırdık yazın.

En az 1 saat yürüme mesafesindeydi bahçeler ilçeden. Dik bir yokuş çıkılırdı, asfalttı yokuş, sağında solunda bahçeler evler, derenin üstündeki köprüden geçilirdi, yokuş bir süre sonra dikliğini bırakır hafif eğim alırdı. Şu an bu yazıyı yazarken tek tek geçtim o yolu, hava güneşli hafızamda, sıcak ama bunaltmıyor, sabah serinliğinde gidiyoruz çünkü. Yokuş bitince düzlük başlayacak, ya sağa kıvrılıp önce toprak yoldan sonra dereden devam edeceğiz, ya da asfalt yoldan bir müddet daha yol alıp bir sonraki sağa dönen toprak yoldan devam edeceğiz.

Arada bir annem bana bonus verir gibi dereden doğru bahçeye gitmeyi teklif ederdi. O yokuşu çıkmamız gerekmezdi böylece. Dereyi kesen asfalt yoldan hemencecik dereye inilir, öyle gidilirdi, dere boyu… Ama yol uzardı, derenin adetiydi çünkü kıvrıla kıvrıla yayıla yayıla yol almak… Ona eşlik edenlere de bu düzeni sunuyordu.

8-9 yaşlarımdaydım, bahar mevsimiydi. Babannemler daha öncesinden bahçeye taşınmış olacaklar ki bayramlaşmaya topluca bahçedeki evlerine gitmiş cümbür cemaat. Bahçede babaannemin komşuları vardı, onların da çocukları, torunları… Ziyaret edenleri çoktu babaannemler gibi…
İlçeye şehirden ilk taşındığımız yıldı o vakit, çoğu kişiyi tanımıyordum, benim için ilkti.
Çoluk çocuk o dere boyunca bahçeye gitmiştik, bayramlaşıp dönmüştük. O günün tadı damağımda kalmıştı…
Bir daha hiç olmadı…

Bir sonraki sene kış bitmek bilmemişti, bayram bir 10 gün daha geriye gelmişti, babannemler bayram vaktini artık hep ilçede geçirir olmuşlardı.
Bir sonraki sene de…
Bir sonraki sene ise artık Anadolu Lisesi okumak için yeniden şehre taşınacağımız yıl olacaktı…
Dere boyu yürümenin güzelliğine bir 7 yıl sonra ben artık üniversiteyi kazandığımda annemler yeniden ilçeye taşındığında varacaktım. Ama aynı tad olmayacaktı. Dereyi artık akar halde görmek hiç mümkün değildi.
Çocukluğumda ilçede geçirdiğim o üç yıl boyunca derede oynadığımızı, üstünden atlamaya geçmeye çalışırken bolca ıslandığımızı, ayaklarımızı sıkça yıkadığımızı hatırlıyorum…
Oysa artık değil ayak yıkamak ayağı ıslatacak su zor bulunuyordu yaz vakti derede…
Yaz başında derenin suyu bağ bahçe sulamaya açılır, belediye derenin suyunu sırayla bağ bahçe sahiplerine pay ederdi. Yağmurlar kesilip de bu sulama içi yaz başında had safhaya varınca artık dereyi görmez olurduk. Erkenden bağ bahçe sulamaya verilen derenin suyu yetmiyordu çevreye…

Geçtiğimiz hafta sonu bütün bu anılarım yeniden canlandı…
Ağva’nın Hacıllı Köyünden geçip de vardığımız Göksu Nehrini besleyen dere boyu yaptığımız yürüyüşte yeniden şırıl şırıl akan bir dere, yeniden atlaya zıplaya yürümek, bu kez çocuk olan ben değil, oğlum var yanı başımda, kızım kucağımda…
Tertemiz hava, çeşitli ot-ağaç kokuları karışımı, aralarından geçmek, derenin üstündeki taşlardan düşmeden kaymadan yürümeye çalışmak, ıslanmamaya çalışmak…
IMG_1604


Sandwichlerimizi bu güzelliğin ortasında yemek…
IMG_9029


Dönüş yolunda köylülerden alışveriş etmek, oracıkta kendi başına oynayan Ela Nur ile tanışmak... Yanında ki salıncağa oturup sallanmak beraber...
DSC01333 IMG_9147IMG_9168_resize

Can'ın gezi boyunca mutluluğuna, keyifle otobüste şarkı şöylemesine şahit olmak...
DSC01289



Gezi sonunda çamurlanan botları yıkamak derede, ayaklarımızı derenin suyuyla buluşturmak...
IMG_9110_resize

Çok güzeldi ne diyebilirim ki…
Bedenler yorgundu belki ama dinlenmiş bir ruhumuz vardı günün sonunda...
DSC01360 DSC01422


Aslında bu yazının başlığını ilk attığımda bu geziyi anlatmaktı niyetim, çoluk çocuk katıldığımız bu trekkingi anlatmak, o çevreyi tanıtmaktı fikrim.
Ama anılardan ufak bir sayfa açınca, defter aralandı geçmişten aldı ilhamını bu yazı, geçmişte kalsın istedim bu yazı, sadece günümüz fotoğrafları eşlik etsin aralarda…

Beni anılarıma götürüp bu satırları yazıp ölümsüzleştirmemi sağlayan güzel dere, adını bilmiyorum ama teşekkürler sana…
IMG_8951_resize
Ve esas bu anılara sahip olmamı sağlayan dere bu yazı senin için…
Yazın olmasa da kışın halen aktığını hayal ediyorum, hep orada olduğunu, beni beklediğini…
Olgun ve kendinden emin, bir şey ispatlamaya çalışmadan düzeninde yol aldığını, mevsimlere göre arttığını, azaldığını, kabullenmişliğini hayal ediyorum, anlıyorum seni…
Seni özlediğimi fark ediyorum, çok hem de…
Sen misin özlenen çocukluğum mu tam idrak edemiyorum ama belki yanına gelsem bana bunun cevabını da verebilirsin…

En derin sevgilerimle…

IMG_9086

3 Ekim 2011

İşbaşı yapıp keyifli bir gün geçirmek mümkün mü?

Mümkün oldu benim için.
Bakicimizla erken çalısmaya başlayıp düzeni rutini oluşturduktan sonra mümkün olabildi.
Can için boyle bir fırsatım olmamıştı. Apar topar işbaşı yapmıştım o vakit. İlk bir kaç gün Can'ın sesini telefonda dinleyemiyordum, gözyaşlarımı beraberinde getiriyordu çünkü. Oysa bugün en ufak bir hüzün hissetmemistim. Suçlu hissetmeli miyim bu sebepten? Hayır. Kararım çalısmaya devam etmekten yana oldu. Evren yardım etti ve karşıma aklımın evde kalmamasını sağlayan bir bakıcı çıkardı. Boylece isyerime rahatlikla gittim, kaldigim yerden devam edebildim.

 Can sansliydi, babanne ve dedesinin sürekli sevgi ve ilgisi ile büyüdü.
İpek'de ise bu şans bakicimizdan yana devam etsin.
 Anne hep ise rahat gitsin bugün olduğu gibi.
 Aksam kahvesini keyifle icsin, yanında yediği kekinin tadına varsın.
 Sütümüz bol olsun.
 Hastalıklar uzak olsun.
 Gezmeler bol olsun.
 Doga hep bizi sarmalasin.
 Oksijenimiz bol olsun...
 Bir de fazla kilolar gitsin kendiliğinden, 5 kg istemmiyorsun artık:)